1. Bölüm Kapitalizmin Etkileri ve Bireysel Sorumluluk Eksikliği Seyhan Uludag

1. Bölüm Kapitalizmin Etkileri ve Bireysel Sorumluluk Eksikliği

Seyhan Uludag

Günümüz toplumu, ekonomik krizler, kültürel dönüşümler ve siyasi belirsizliklerle boğuşurken, bireylerin toplumsal sorumluluk anlayışındaki eksiklikler ve toplumsal değişim arayışındaki pasiflik, toplumsal yapının derinlemesine incelenmesini gerektirir. Karl Marx’ın teorileri, kapitalist ekonomik yapıların, kültürel hegemonya ve siyasi belirsizliklerin bireyler üzerindeki etkilerini anlamada güçlü bir çerçeve sunar. Bu bağlamda, Marx’ın kavramları ışığında bireylerin ekonomik, kültürel ve siyasi zorluklar karşısındaki eylemsizliğinin ve bu eylemsizliğin toplumsal değişime olan etkileri kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır. Ayrıca sosyalist ve komünist hareketlerin içindeki bölünmelerin bu dinamikler üzerindeki etkileri de detaylı bir şekilde incelenmelidir.


Kapitalist ekonomik sistem, bireylerin ekonomik çıkarlarını ön planda tutarak toplumsal eşitsizliği derinleştirir. Karl Marx’ın “Kapital” adlı eserinde, kapitalizmin bireyleri ekonomik çıkarlarını maksimize etmeye teşvik ettiğini ve bunun toplumsal ilişkileri nasıl dönüştürdüğünü vurgular (Marx, 1867). Kapitalist üretim ilişkileri, iş gücünü bir meta olarak görür ve bu, bireylerin ekonomik faaliyetlerini yalnızca kendi çıkarlarını gözeterek yürütmelerine neden olur. Bu yapı, ekonomik krizler ve işsizlik gibi sorunlarla karşılaşan bireylerin, bu sorunları kişisel başarısızlıklar olarak algılamalarına neden olur. Bu algı, bireylerin sorunların kökenine yönelik eleştirel bir bakış açısı geliştirmelerini engeller. Ekonomik zorluklar karşısında bireylerin pasif kalması, kapitalist sistemin yeniden üretimini sağlar ve mevcut ekonomik düzenin devamını garanti altına alır. Marx’ın bu analizi, kapitalist üretim ilişkilerinin bireyleri ekonomik anlamda kendi çıkarlarını maksimize etmeye yönlendirdiğini ve bu durumun toplumsal ilişkiler üzerinde nasıl bir etki yarattığını gösterir. İş gücünün metalaşması ve ekonomik sistemin bireyleri kendi çıkarlarını gözetmeye zorlaması, toplumsal değişim için gerekli olan bireysel ve kolektif hareketliliği azaltır ve ekonomik krizler karşısında bireylerin eylemsizliğine neden olur. Bu durum, kapitalizmin kendi krizlerini nasıl derinleştirdiğini ve bireylerin bu krizlerle başa çıkma becerilerini nasıl zayıflattığını açıkça ortaya koyar.


Kültürel hegemonya teorisi de Marx’ın toplumsal normlar ve değerlerin egemen sınıf tarafından nasıl şekillendirildiğini açıklamada önemli bir araçtır. Antonio Gramsci’nin “Hapishane Defterleri” adlı eserinde geliştirdiği kültürel hegemonya kavramı, egemen sınıfın ideolojik araçlar kullanarak toplumsal normları ve değerleri nasıl belirlediğini ve bu normların toplumsal uyumu nasıl sağladığını inceler (Gramsci, 1971). Kültürel hegemonya, egemen sınıfın ideolojik egemenliğini pekiştirmek amacıyla kullanılır ve bu durum kültürel normların ve değerlerin bireyler üzerinde baskı oluşturmasına neden olur. Egemen sınıf, kültürel normları ve değerleri, toplumsal uyumu ve düzeni korumak için kullanarak bireyleri mevcut toplumsal yapıya uyum sağlamaya zorlar. Bireyler, bu normları sorgulama veya bu normlara karşı çıkma konusunda isteksiz olabilirler çünkü bu normlar, toplumsal düzenin sürdürülmesini sağlar. Kültürel hegemonya, bireylerin toplumsal değişim süreçlerine aktif katkı sağlama konusunda pasif kalmalarına neden olur ve kültürel değişim süreçlerinde etkin bir rol oynamalarını engeller. Gramsci’nin kültürel hegemonya kavramı, egemen sınıfın kültürel araçları kullanarak toplumsal normları nasıl oluşturduğunu ve bu normların bireyler üzerindeki etkisini detaylı bir şekilde ele alır. Bu, bireylerin toplumsal değişim süreçlerine katılımını ve bu süreçlerin etkinliğini kısıtlayan önemli bir mekanizmadır.


Siyasi belirsizlikler ve çatışmalar da bireylerin toplumsal sorumluluk anlayışını etkiler. Marx’ın “İzlenimler ve Analizler” adlı eserinde, siyasi sistemlerin egemen sınıfların çıkarlarını korumak üzere yapılandırıldığını belirtir (Marx, 1867). Siyasi belirsizlikler ve çatışmalar, genellikle egemen sınıfın iktidarını sürdürebilmesi için kullanılan araçlardır. Bu belirsizlikler, bireylerin siyasi süreçlere olan güvenini sarsar ve bu da bireylerin eylemsizliğine yol açar. Siyasi sistemler, bireyleri eylem yerine tepkisel bir tutum sergilemeye yönlendirir. Bu tepkisel yaklaşım, bireylerin toplumsal sorunlara karşı harekete geçmelerini engeller ve toplumsal sorumluluk anlayışını zayıflatır. Marx’ın siyasi ekonomik analizleri, bu belirsizliklerin bireylerin toplumsal değişim süreçlerine nasıl katkıda bulunmalarını engellediğini ve mevcut sistemin sürdürülmesine nasıl hizmet ettiğini ortaya koyar. Siyasi belirsizlikler, genellikle bireylerin mevcut durumu kabul etmelerine ve toplumsal sorunlarla ilgili aktif bir tutum sergilememelerine neden olur. Bu durum, toplumsal değişim süreçlerinin önündeki en büyük engellerden biridir.


Sosyalist ve komünist hareketlerin kendi içindeki bölünmeler ve farklı yaklaşımlar, toplumsal değişim mücadelesinde daha karmaşık bir tablo ortaya koymaktadır. Sosyalist ve komünist hareketler, Marx’ın teorik çerçevesine dayanarak toplumsal değişimi hedefleseler de, bu hareketler arasındaki ayrımlar, kitleleri kanalize etmede büyük zorluklara yol açmıştır. Sosyalist ve komünist akımlar arasındaki ideolojik ve stratejik farklılıklar, toplumsal hareketlerin birleşik bir şekilde örgütlenmesini zorlaştırmıştır. Marx’ın “Komünist Parti Manifestosu” adlı eserinde, çeşitli sosyalist akımlar arasındaki ayrımların toplumsal mücadeleleri nasıl etkilediğine dair bir analiz bulunabilir (Marx ve Engels, 1848). Farklı sosyalist ve komünist grupların kendi içindeki bölünmeler, ideolojik tartışmalara ve stratejik anlaşmazlıklara yol açmış ve bu da kitlelerin mobilizasyonunu ve etkili bir toplumsal değişim hareketinin inşasını zorlaştırmıştır (Hobsbawm, 1994). Bu durum, toplumsal değişim için gerekli olan birleşik ve güçlü bir hareketin oluşturulmasını engellemiş ve toplumsal değişim sürecinde önemli bir engel oluşturmuştur. Sosyalist ve komünist hareketlerin kendi içindeki bölünmeler, bu hareketlerin kitleleri etkin bir şekilde örgütlemelerini ve toplumsal değişim için gerekli olan kolektif eylemi gerçekleştirmelerini zorlaştırmıştır. Bu durum, toplumsal değişim süreçlerinde birlik ve dayanışmanın sağlanmasını engellemiş ve etkili bir toplumsal hareketin oluşumunu zorlaştırmıştır.


Sonuç olarak, Marx’ın teorileri ışığında günümüz toplumunda bireysel sorumluluk eksikliği ve toplumsal değişim arayışındaki pasiflik, ekonomik, kültürel ve siyasi yapıların bireyler üzerindeki etkilerini yansıtır. Kapitalist sistemin yarattığı ekonomik baskılar, kültürel hegemonya ve siyasi belirsizlikler, bireylerin toplumsal sorumluluklarını ve eylemlerini şekillendirir. Sosyalist ve komünist hareketlerin içindeki bölünmeler ve stratejik farklılıklar ise bu süreci daha da karmaşık hale getirmiştir. Bu yapısal etmenler, toplumsal değişim süreçlerinin önündeki en büyük engellerdir. Bireylerin bu yapıların etkilerini aşabilmeleri için sistemin derinlemesine analizi ve bilinçli bir toplumsal hareketlenme gerekmektedir. Toplumsal sorumluluk bilincinin artırılması ve bireysel eylemliliğin teşvik edilmesi, daha adil ve sürdürülebilir bir toplum inşa etme yolunda kritik bir rol oynamaktadır.

 1.Bölüm devam edecek


ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

Cenevre’de “Servette Contre la Racisme” Etkinliği

22 Mart 2025’te Cenevre’de düzenlenen “Servette Contre la Racisme” (Irkçılığa Karşı Gün) etkinliğinde, Kolektif Nammou sahne aldı. Mezopotamya halklarının ezgileri ve türkülerinden oluşan müzik dinletisine, Agnés Aubert doğaçlama dansıyla, şair ve yazar Süleyman Kuş ise Fransızca seslendirdiği

Şam Artık Bir Kravatlı Teröriste Emanet

Suriye devleti, ordusuyla ve halkıyla tekfirci cihatçı teröre karşı 13 yıl direndi. Ama ne yazık ki, Suriye kuşatmasında cihatçıları besleyen küresel güçlerin desteği veuluslararası istihbarat oyunlarıyla Suriye halkının direnişi de, direnci de masa başında satıldı

GÖÇ, GÖÇMEN, YURTSUZ

Göçmenler bir araya geldiklerinde, her zaman önce kağıtlarından konuşmaya başlar. Başvurusu hangidurumdadır? Kaç yıllık oturumu vardır, hangi okulda öğrenci gibidir ya da kimle formaliteevlenilebilir mesela. Her göçmen doğrudan bir Kafka hikayesinin içine düşer.

Kıyım ve Direniş Alevilerin Kanlı Göç Yolları

Alevilerin göç hikayesi, yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil, bir direniş öyküsüdür. Dersim’den İstanbul’a, Anadolu’dan Avrupa’ya uzanan bu yolculuk, Alevilerin inançlarını koruma ve yaşatma mücadelesinin bir parçasıdır. Bugün diaspora Alevileri, Avrupa’daki cemevleri ve

DİYARBAKIR ERMENİLERİ Bedros Dağlayan

Yıllar var ki memleketinden uzak gurbet kuşuyum; yaban ellerde tedirgin uçarım…Nasıl bir sevgi ve nasıl bir özlemdir, ben bilirim. Diyarbakır meydana getiren ve bir arada yaşamanın şiirini yazmış olan halklar özgürlük duygularıyla öylesine bir bütün olmuştur ki, kimselere hele ki zalimlere

COMANDANTE CHE GUEVARA Bedros Dağlıyan

Gençtik. Lâkin başımızda kavak yelleri de esmiyordu. Delikanlılığın bütün hızlı, delişmen yanlarını bünyemizde toplamıştık diyebilirim. Buna bir de Diyarbakırlıların o geleneksel kabadayı tavrı da eklenince

PİŞMANLIĞIN FELSEFESİ Ali Rıza Gelirli

Yazının başlığını görenler, benim bir pişmanlığa kılıf aradığımı düşünebilirler. Düşünsünler, hiçbir sakıncası yok. Ancak ben pişmanlığın, ne mutlak iyi bir şey, ne de mutlak kötü bir şey olduğunu düşünüyorum.

TEHLİKELİ DENİZLER Engin Erkiner

Avrupa Birliği’nin illegal göçü önlemek için kurduğu Frontex’in açıklamasına göre2023’te sadece Akdeniz üzerinden Avrupa ülkelerine geçenlerin sayısı 234.467 kişidir. Denizde hayatlarını kaybedenler konusunda açıklama yapılmamış.

EL YAPIMI GÜZELLİKLER Ali Rıza Gelirli

Dumanla haberleşmekten; mektup, telgraf, masaüstü, dizüstü, cep telefonu, avuç içi bilgisayar, internet çağına vardık. Bunlar var oldukları çağa anlam verebilmek için yaşamın gerekleriydi. Yaşam dediğimiz şey, bilinçli ya da bilinçsiz, istesek de istemesek de madem hayattayız ve nefes alıp