BİR KİMYASAL HADİSE ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

BİR KİMYASAL HADİSE

Şiirlerde, romanlarda, şarkılarda, türkülerde onun yangınlarının alevleri oynaşır. Uzaktan bakıldığında kremalı bir pasta gibi gözükür. Aşktan söz ediyorum! Bir şiirimde, "insandan tanrı yaratma işidir aşk" demiştim. Louise Aragon, "Aşk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir" demişti. Birini severiz; ümitsiz gibi gözükse de bir gün onun da bizi sevebilme ihtimali ve umudu içimize bir ışık gibi sızar. Goethe'nin sözünü hatırlarız: "Biz, birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık, ama her şeyi olduk." Kimsenin girme teşebbüsünde bulunmasını istemeğimiz güzel bir bahçedir orası; insanın ilgisini çeken bir hikâye... Önceden hiçbir şey olan, şimdi her şey olmuştur; öyle bir olmuştur ki, o bir şey, diğer her şeyi görünmez kılmıştır adeta. Artık kimsenin onu, sizin gibi sevme yeteneğine sahip olmayacağını düşünürsünüz.

Tabii aşk dendiğinde cinsel kimlikler hemen ön plana çıkar. Cinsellik aşkın temel belirleyenidir. Cinsellik potansiyeli taşımayan birine âşık olmak anlamsızdır. Toplumsal kültür açısından bilinçaltına itilen cinsellik, İnsanın karnını doyurması, uyuması ve barınması gibi temel bir var oluş haline işaret eder. Zira, cinsellik/üreme olmaksınız soyun devamı mümkün değildir. İnsan, söz konusu ettiğim bu üç temel gereksinimi tam bir güvenceye almadan, beyinsel ve estetik merakını şahlandıramıyor. Yani toplumların gelişmesi için de cinselliğin tam bir güvencede icrası olmazsa olmaz… Cinsiyetimizi oluşturan kimlikler o kadar önemli ki toplumsal rollerimiz bile ona göre belirleniyor.

Duygusallık durumu dediğimiz bir kimyasal hadise olarak âşık olmak enteresan bir insanlık hali. İnsan kadınıyla, insan erkeği ortak ve sürekli bir mutluluk yaratmanın formülünü bulamadılar. Çünkü aşk dediğimiz hadise, tarafların birbirini tamamen ele geçirme ya da birbirlerinde keşfedecek bir yön kalmadığında bitebilen bir şey. Bu durum, her iki tarafın da anlamsız didişmelerine, hırçınlıklarına hatta birinin diğerine köle olmasına kadar gidebilen bir hal… Bundan sonra, en ince testereler, ölçmeler, biçmeler devreye girer. Artık her şey, bu aşkı nasıl koruruz, onu nasıl güvenceye alırız üstüne olacaktır.

O nedenle aşk dediğimiz kimyasal (!) hadise aynı zamanda zaafların, kusurların (fiziksel, ya da duygusal) saklanması, görülemeyecek bir yere itilme sürecidir de. Bu süreçte insan, görülmesini istemediği gerçek yönünü saklayıp, parlak albenili yönünü abartılı bir biçimde öne çıkarır. Oysa, duygusal anlamda, zaaflarını, kusurlarını; fiziksel anlamda beğenmediği yönünü kimsenin görmesini istemediği "taraf"ında saklıdır insan. Keza insanın karakteri onun en gizlideki yerinde üretilir. Âşıklardan biri herhangi bir yönünü ne kadar fazla abartılı olarak öne çıkarmak istiyorsa, gizli kalmasını istediği yönü o kadar fazladır diye düşünmüşümdür hep. İnsanın gösterilmek istenen yüzü, gösterilmek istenmeyen yüzüne bir anlamda efendilik eder. Ama nereye kadar... Daha ileriki aşamada aşkı zehirleyen işte bu gizli kalması gereken yönlerin açığa çıkmasıdır.

Bundan sonra, duyguları ifade ederken seçilen sözcükler bir kat daha değer kazanır. Ahmet Altan bir denemesinde bu durumu şöyle ifade eder: "(…)Duygulara asıl renklerini veren, kendi içinde barındırdıklarından ziyade onların yanında duran başka duygulardır; en sevecen duygu olarak kabul edilen şefkat, sevilmemenin yanında ortaya çıktığında rengini değiştirip hakaret dolu bir teselliye dönüşür." Bence çok haklı Altan, bazen kendimize yapılan şefkat ya da sevgi gösterisinden rahatsız oluruz. Bizi rahatsız eden, muhatap olduğumuz şefkat ya da sevgi değildir. Şefkat ya da sevgi sözcüğünün hangi sözcüğün yanında durduğunu hissetmemiz/görmemizdir. İşte o yer, korkuların, kuşkuların, kıskançlıkların bulunduğu yerdir.

Aslına bakılırsa, insanın hastalıklı halidir aşk. Evet, aşk bir tür hastalıktır. İnsanı ateşler içinde yakan, sancılarla kavuran, kâbus gibi rüyalara sevk eden, kıvrandıran, kıskançlık krizlerinde nefessiz bırakan; ama bir türlü iyileşmesi istenmeyen bir hastalık değildir de nedir aşk. İnsanların bu hastalıkla uzun yıllar yaşayabilmesi, tarafların, hastalıklarının birbirine uyup uymamasıyla ilgili bir sorundur. Zira aşk hastalığı, çeşit çeşit; derin ya da sığ... Tencere ile kapak gibi uyumlu... Hastalıkları dahi birbirleri için yaratılmadıysa, çabuk geçer böylesi bir aşk hali.

İnsanların beyinsel ve estetik meraklarının şahlanmasıyla, âşık olma ve aşkı yaşatma hallerinin arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Böylesi bir kimyasal hadisenin toplumların gelişmesiyle ilgisinin olmadığını kim söyleyebilir ki...

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

Cenevre’de “Servette Contre la Racisme” Etkinliği

22 Mart 2025’te Cenevre’de düzenlenen “Servette Contre la Racisme” (Irkçılığa Karşı Gün) etkinliğinde, Kolektif Nammou sahne aldı. Mezopotamya halklarının ezgileri ve türkülerinden oluşan müzik dinletisine, Agnés Aubert doğaçlama dansıyla, şair ve yazar Süleyman Kuş ise Fransızca seslendirdiği

Şam Artık Bir Kravatlı Teröriste Emanet

Suriye devleti, ordusuyla ve halkıyla tekfirci cihatçı teröre karşı 13 yıl direndi. Ama ne yazık ki, Suriye kuşatmasında cihatçıları besleyen küresel güçlerin desteği veuluslararası istihbarat oyunlarıyla Suriye halkının direnişi de, direnci de masa başında satıldı

GÖÇ, GÖÇMEN, YURTSUZ

Göçmenler bir araya geldiklerinde, her zaman önce kağıtlarından konuşmaya başlar. Başvurusu hangidurumdadır? Kaç yıllık oturumu vardır, hangi okulda öğrenci gibidir ya da kimle formaliteevlenilebilir mesela. Her göçmen doğrudan bir Kafka hikayesinin içine düşer.

DİYARBAKIR ERMENİLERİ Bedros Dağlayan

Yıllar var ki memleketinden uzak gurbet kuşuyum; yaban ellerde tedirgin uçarım…Nasıl bir sevgi ve nasıl bir özlemdir, ben bilirim. Diyarbakır meydana getiren ve bir arada yaşamanın şiirini yazmış olan halklar özgürlük duygularıyla öylesine bir bütün olmuştur ki, kimselere hele ki zalimlere

TEHLİKELİ DENİZLER Engin Erkiner

Avrupa Birliği’nin illegal göçü önlemek için kurduğu Frontex’in açıklamasına göre2023’te sadece Akdeniz üzerinden Avrupa ülkelerine geçenlerin sayısı 234.467 kişidir. Denizde hayatlarını kaybedenler konusunda açıklama yapılmamış.

EL YAPIMI GÜZELLİKLER Ali Rıza Gelirli

Dumanla haberleşmekten; mektup, telgraf, masaüstü, dizüstü, cep telefonu, avuç içi bilgisayar, internet çağına vardık. Bunlar var oldukları çağa anlam verebilmek için yaşamın gerekleriydi. Yaşam dediğimiz şey, bilinçli ya da bilinçsiz, istesek de istemesek de madem hayattayız ve nefes alıp