DEPREM ve DEVLET (Haber Dosya) Bayram KAYA Yazdı

'Büyük felaket büyük katliama dönüştü'

Yıl 1513, yer Maraş. Bir deprem felaketi yaşanır, on binlerce insanın yaşadığı bu bölgede halkın barındığı mağaralar, derme çatma köy evleri, kentler, kaleler ve saraylar büyük zarara uğrar. Felaket sadece bununla kalsa telafi edilebilirdi. Büyük felaket depremin ardından gelir. Bölge halkı zamanın ananesi gereği Bektaşi – Alevi'dir. Depremi fırsat bilen Osmanlı padişahı Yavuz;  Azerbaycan, İran ve Irak ile olan sorunları bahane ederek Anadolu Türkmenleri başta olmak üzere halka karşı geniş bir katliam saldırısı başlatır. Binlerce Türkmen büyük katliamlara uğrar, kurtulabilenler İran ve Azerbaycan'a sığınır, yığınsal göç hareketi yaşanır.

Kaçanları bizzat Şah İsmail karşılar, gelenlere yardım eder. Bu defa tarihte Osmanlı - İran Savaşı dediğimiz büyük bir ''din ve mezhep savaşı'' coğrafyayı yakar yıkar... Depremin ardından gelen etnik temizlik ve kanlı din savaşları yıllarca sürer... Acılar katlanır, katlanır, katlanır, Sorunlar günümüze kadar taşınır.

Yıl 2023, aradan 510 yıl geçmiş.

Yer yine Maraş. Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,8 ve 7,6 büyüklüğünde iki büyük deprem ile bir büyük felaket daha yaşanır.11 il, 13.500.000 insan felaketten etkilenir, on binlerce ev yıkılır; deprem uzmanları enkaz altında en az ama en az 200.000 insanın kaldığını söylerler. İktidar, Osmanlı sultanı kadar acımasızdır, yardım etmez. 1 gün, 2 gün, 3 gün... hiç bir kurtarma yardımı organize edilmez, yurttaşlarımız enkaz altında  donarak ölürler.

Büyük felaket büyük katliama dönüşür.

Demokratik Kitle Örgütleri canla başla çalışırlar. Halktan halka büyük bir dayanışma gücü harekete geçer, ciddi bir kurtarma çalışması gerçekleşir. Bir çok yurttaş kurtarılır da, ama iş ciddidir, enkazı kaldırmak için vinç türü ağır makineler ve kurtarma araçları gerekir. Araçsız edevatsız kurtarma çalışması yetersizdır. Devletin başındaki iktidar duyarsız, kaygısız ve acımasız.

Deprem bölgesine giden Konya kara yolu bile kar yüzünden araçlara kapalıdır. Halktan halka dayanışma 24 saat Konya engeline takılır. İktidar sahipleri 24 yıldır halktan toplanan 37 milyar $ deprem vergilerini bile ceplerine indirip yemişler. Halka verebilecekleri bir şey kalmamıştır.

AFAD gibi bir devlet kurumunu arpalığa çevirmişler. Kızılay gibi asırlık kurumu imam hatip mezunlarına peşkeş çekmişler.

AFAD ve Kızılay da hiç bir liyakatli insan, iş bilen  uzman bırakmamışlar, işine son vermişler, kurumları bitirmişler. Onuncu günde bile enkaz altından kurtarılan insan olduğuna göre ilk gün ve 2 gün kurtarma organize edilebilseydi binlerce insan kurtulabilir, bu travma yaşanmazdı..

Ama devleti yönetenlerin umurunda mı?

Onlar iktidarlarını sürdürebilmek için algı peşindeler. Daha ilk gün deprem bölgesinde olduklarını, devletin güçlü olduğunu dillendiriyorlar. Ama ilk üç gün onları ne gören var ne de bir yardımlarını alan. Ellerinin altında ki orduyu bile organize edemediler. Ordunun elinde yüzlerce helikopter var. Onlarla pekale 5-6 saat içinde madencilerin, belediyelerin ve kitle örgütlerinin kurtarma ekiplerini deprem bölgelerine taşıyabilirlerdi.

Yabancı ülkelerden gelen kurtarma ekipleri oldukça gelişkin cihaz ve aletlere sahiptiler, donanımlıydılar, onlar en kısa zamanda bölgeye ulaştırılabilselerdi, yararları fazla olurdu. Ama nerede? Bunları yapamadılar ve katliama sebep oldular.

Tam tersine, depreme ilk günler müdehale etmeyen ordu ile, Türkiye gibi enkazın altında kalmış Suriye'ye karşı askeri bombalamalara başladılar.

1513 de oluşan duruma benzer bir fırsat kolladılar. Savaş çıkartarak depremde sebep oldukları katliamı örtelemeye çalıştılar. Ama istedikleri algıyı yaratamadılar. Bu defa, ''muhalefet deprem bölgesine gitsin, kendini yorsun, sonra arkalarından yardım tırlarıyla çıkarma yapar, onları ezer geçeriz, iyi bir algı yaratırız'' düşüncesine geldiler ama o da tutmadı, ilgi görmediler; ağızlarını bozup sövmeye saymaya başladılar. Nasıl olsa bunlara ''ağzını topla'' diyebilecek bir muhalefet yoktu. Ama o da tutmadı.

Şimdi tüm şürekası sövüyor, devlette sıkıntı büyük.

Sövmeler bile gereken gerilimi yaratamadı, kutuplaştırmadı, ilgi çekmedi. Depremin fay hatları, siyasi alanda da bir deprem yaratacak sanki.

Devlet nedir ?

Çöküntünün altından yükselen inleme ve çığlık seslerini duyanlar, yakınlarını kurtarmak için enkazın çevresinde acıdan dört dönüyorlar. Vatandaşın tek beklentisi var. Devletin, enkazı kaldırıp altındakileri kurtaracak makinalar ve kurtarma araçlarıyla gelmesi. Ama nerede o sosyal devlet?

Devlet deprem bölgesinde yok. Hükümet, Vali, polis, asker, savcı, yerel yöneticiler hiç kimse yok devleti temsil eden. Sadece halktan halka yardım ve dayanışma var. Ama Yetmiyor.

Devlet niçin var? Devlet nerede? Devlet enkaz altında !..gibi haykırışlar haklı olarak her yerde yükseldi.

AFAD, Kızılay ,asker, polis, vali sembolik dahi olsa ilk üç gün yüzünü bile gösteremediler. Acaba bütün bu yöneticiler ilk günlerde kendi ailelerinin derdine mi düştüler?

Devlet örgütlenmesi niçin dağıldı, devlet niçin yoktu.

Bu sorular havada kalıyor ama üç gün sonra ortaya çıkan iktidar ortağı AKP ve MHP ilk gün devlet buradaydı, 'devletimiz güçlü'dür demeye başladılar; tilki gibi de kurnazlar; amaçları biz buradayız algısı yaratmak. Tunceli belediyesi kıt olanaklarıyla halka ilk sıcak çorbayı dağıtan kurum oldu. Antalya, İzmir, İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyeleri devletin yaptıklarından 100 kat daha büyük kurtarma ve yardım yapıyorlardı.

Halktan halka dayanışma güçlüydü ama halkın elinde bir şey yok.

AKP MHP iktidarın yönettiği devlet ise gerçekten güçlüydü ama tersinden bir güçtü bu: Yardım kamyonlarıyla yollara çıkanı engellemekte, yola çıkan dayanışma kamyonlarına el koymakta, halkın topladığı yardımlara kendi damgalarını vurmakta ve cumhurbaşkanlığı ismini yazmakta, yardımda bile yandaş ayrımı yapmakta, Pazarcıkta Alevi halkın yardım kurumlarına kayyum atamakta, vb.

Devlet çok etkin ve güçlüydü. Devlet, yola çıkan tüm çadırlara daha yollarda el koydu; adeta, Kızılay dışında giysi ve erzak dağıtmak, AFAD dışında çadır kurmak yasaklandı. Ama buna rağmen 17. gün geride kalırken sadece birkaç sembolik Çadırkent kurabildiler. Vatandaş yana yakıla ağlaya sızlıya hala çadır arıyor, çadır istiyor.

Devlet bu kadar acımasız olabilir mi? Devletin işlevi nedir? 

Sosyal Devlet ile merkezi, militarist devlet arasında fark var mıdır? Madem devlet güçlüydü bu büyük katliam niçin yaşandı, enkazların altından gelen kurtarın çığlıkları neden duymazdan gelindi, yardım toplayan halkın yardımlarına niçin el konuldu? Sorular o kadar çok ki, ama yanıtları yok.

Sonuçta devlet o tarihi anlamıyla, gerçek yüzüyle göründü. Devlet, nüfusun bir kısmının, nüfusun diğer kısmı üzerindeki egemenliğinden başka bir şey değil. Yönetim şekli değişse bile devlet biçimi tarihi anlamıyla karşımızda duruyor.

Devlet bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki hakimiyet aracı.

Yazıyı gazetelere yansımış bir haberle bitirelim. Maraş depreminin olacağı önceden bilim insanlarınca o kadar iyi biliniyordu ki, Maraş Jeoloji Odası Başkanı, Maraş Belediye Reisini ziyaret eder. ''Fay hattının üzerindeyiz, önlem alalım'' der. Maraş Belediye reisi ne demişti anımsayan var mı? ''Ben bilime inanmıyorum, önleme gerek yok''...

Evet dinci bir kişilik olan zat dinden de habersizdi. Din bile önce eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et, der.

Bilime inanmamak felakettir...

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı