Bayram Kaya yazdı GÖÇ TARİHİ 3

GÖÇ TARİHİ 3

Rotası Doğu'ya Dönük Antik Göçler  İnsanlık Tarihi Göç Taridir. Her devir kendi göçünü gerçekleştirir. Göç hareketleri ve göç politikaları tarihsel öncüllerinden derin şekilde etkilenirler. Eski çağlar da göç rotaları Batı'dan Doğu'ya idi, günümüzde ise tam tersidir. 

Tarihsel olarak Sümer'e olan göç akınları, Ege-deniz Kavimleri Göçü, Antik ve Ortaçağ Göçleri, sonra Sömürgecilik ve Transatlantik Kölecilik Ticareti ve Göçleri, Kapitalist Emperyalist Çağı Emek Göçleri, ve günümüzün göç akınları... Evet göç akınları: Önü alınamayan ardı kesilmeyen göç akınları. 

Homejen kültürlü toplum < göç dalgası < farklı kültür < değişim (benzetme, değiştirme) < yeni kültür ve yeni tarih...Bu tarihin değiştirilemez sonuçlarındandır. Tarihle oynanmaz. Tarih göç Tarihidir.

Yakın tarihin misafir işçileri bugün kalıcı göçmenler olarak yaşamaktadırlar. Ama bu duruma kolay gelinmedi. Göçler dehşet verici yıkıcılığa yol açtığı gibi devrimci ve yenilikçi sonuçlara da yol açmışlardır.

Ortadoğu, Anadolu, Avrupa özellikle Doğu Akdeniz Halkları göç rotaları sonucu şekillendiler. ABD, göç dalgaları sonucu oluşmuş ve kurulmuş bir devlettir. Çin ve Hindistan göç istilaları  altında oluşurken, yeni tarihin ürünü olarak homejen bir görüntü vermeye çalışmışlar ama ne yazık ki,  kendileri de en fazla göç veren ülkeler kategorisinden sıyrılamamışlardır. 

Birde, Avustralya'da 1930'larda 100 yıl önce gelmiş eski göçmenler, göçmen düşmanı haline gelmişler, yeni göçmenleri kırarak ve doğrayarak Avustralya'yı yönetmişlerdir.

Avrupa Endüstrisi ya da Sanayii tamamen sömürgelerde zor ve zulüm ile biriktirilen vahşi kapitalist sermaye birikimi ve göçmen emek gücünün birleşiminden meydana gelmiştir. Bu anlamıyla SÖMÜRGECİLİK DÖNEMİ GÖÇLERİ üzerinde önemle konuşmak gerekir. Ama biz önce Antik Göçlere kısaca bir bakalım.


Eskil göç dediğimizde bir ilk göçten bahsetmiyoruz. Kastımız yazıya geçmiş göçler. Bu konuda Sümer yazıtları bir ilk. Sümerler kendilerinin yedi dağın gerisindeki sedir ormanlarından geldiğini söylerler. Buradan kasıt iki ırmağın kaynağına doğru olan kuzey civarı  bölge sedir ormanları olmalı. Orası İlk ana tanrıça Humbabanın vatanı.  Bu anlamıyla Dicle ve Fırat nehirleri arasında oluşan Mezopotamya'da kurulan Sümer Şehir Devletleri, uygarlık gereği, Elam'a, Anadolu'ya, Mısır'a, Hindistan'a, Doğu Akdeniz'e, hatta Sami halk toplulukları – kabileleri içine ticari yollar açmıştı. Ancak bu yollardan bir süre sonra yüksek bir hayat şekli olan  Sümer'e Sami göç akınları başladı. Sümer bunları şehir duvarlarının arkasında karşılasa da yıllar içinde Sümer'in tarım, askeri ve hizmet alanında çalışan göçmenler, şehir devletleri dışında ayrı topluluklar oluşturdular ve  Sami Akkadlar olarak örgütlenip, Sümerler başka bir devlet ile savaşırken onları arkadan vurarak egemenliği ele geçirdiler. 

Akadlar bu şekilde kuruldu ve Sümer uygarlığına kendi renklerini verdiler. Tanrılarını (Anu) baştanrı yaptılar. Sümerde, Ana-Tanrıça devrine son verip kadını ikinci plana indiren bir anlayış getirdiler. Ana Tanrıça sadece bir kadından ibaret bırakıldı. Tanrılarına İLU, yani engüçlü İlah (El ilah) diyorlardı. Ancak süren göç akınları Akadları da yıkıma uğrattı. Ve Gutiler egemenliği başladı. Babil, Asur, Kassitler, Huriler oraya göç gelmişti ve oraların egemeni oldular. Anadolu Etilikleri-beylikleri ise Babili yağmalayınca, göçmen Kassitler yönetime geldi ve kendi göç politikalarını ve kültürlerini hakim kıldılar. Babil-Keldani devleti ise egemenliğindeki Kudüs'ü yerinden ederek, Yahudileri Doğu'ya zorla göç ettirdi. İran-Pers Kralı Darius, 12 kabile olan Yahudiler için akrabamdır diyerek onlara yardım etti, Babil'i ele geçirdi ve Yahudiler 87 yıllık sürgünden sonra tekrar yurtlarına döndüler. Babil tanrısı  Marduk ise, Perslerin istilasına  engel olamayınca ilahi temeli çöktü, iki bin yıllık dünyanın en güçlü tanrısı böylece tarihin çöplüğünde yerini aldı. Persler, Atina'ya girdiğind ise bu defa Ege'nin güçlü tanrısı Zeus'un ilahi temeli çöktü ve Yunanistan'da tanrı-din yerini Platon'un kurduğu felsefi idealizme yani soyut tanrı  'Mutlak İde'ye  bıraktı.


Rotası Doğu'ya dönük ikinci önemli göç; Deniz Kavimleri Göçü.İÖ 1200'lü yıllarda yeryüzü adeta yeniden oluşmuş gibi bir istila ile çalkalanıp yeniden harmanlandı ve yeniden serpildi. Bu etki 400 yıl sürdü ve bir tek yazı, ufak bir bilgi kırıntısı bile geriye kalmadı. Abcak Luvi araştırmaları bu 4 asırda (İÖ 1200-800) ne olduğuna dair yeni yeni bilgiler ortaya koyuyor. Bu devirde demokrasi ile yönetilen Likya ile krallık Truva'sı ve diğer Luvi bölgeleri, yoğun göç alıyordu. Bozulan ekonmi onları bir deniz filoso kurmaya itti. Deniz filosu Mısır ve Hititleri (Anadolu Etilikleri) hedef aldı, büyük bir savaş başladı. Hititler yıklıdı (İÖ. 1190). Mısır yarı coğrafyasını yitirdi ama erken toparlanıp göçmenlerle barış yaptı. Doğu Akdeniz ise Göçmenlerin eline geçti. 

Gerçekte ne olmuştu? Gerçekte dünya bir açlık - kıtlık çekiyordu. Yoğun göç vardı. Dorlar kuzeyden Mikenleri yani Eskil Yunan Akaları bastırmış ve itelemişti. İlliryalılar yine kuzeyden yığınsal akınla İtalya'ya göç etmiş, Etrüskleri yerinde etmişlerdi. Eski halklar silahlıydı, bunları silahsızlandıracak bir devlet o zamanlar Avrupa'da yoktu. Akalar ve Etrüskler diğer halkları iteleyince yer yerinden oynadı, yığınsal bir göç akını oluştu. Bu akın Hititleri, Luvileri, Fenikelileri, Babili yıktı. Asur ve Mısır'ı isimden ibaret bıraktı. Yeryüzünde önemli devlet kalmadı. Bu 400 sene sürdü. Bu dönemde Tevratın bahsettiği Musa'nın Mısır çıkışı ya da göçü aynı yıllara denk geliyor. Belliki yahudiler de deniz kavimlerinden. Filistinlilerin bu dönemde Truva'dan Filistine göç ettikleri anlaşıldı. Bu deniz kavimleri göçü kadar karanlık bir dönem daha yaşanmadı. Bu istila altında yazı olayı gerçekleşmedi. Mısır yazıtları bu istilacı göçerlerin kim olduğunu anlatır: Korkunç yaratıklardı, boğa başlıydılar filan der. Luviler ise yazıtlarında başkalarınca İtildiklerini ve Hititleri göçertip yıktıklarını yazar. Sonra Luvilerinde Kuzey Suriye taraflarına kaçtıklarını anlıyoruz. Hittilerde o bölgeye çekilmişlerdir. Deniz kavimleri ile gelenler  en yerleşik hallerini hala Maraş bölgesinde korurlar. Deniz kavimleri göçü üzerinde önemle durmak gerekir.

Bu göçlerden bir diğeri İstanbul'un kuruluş göçüdür:

Bir grup Megeralı, ki şefleri Bizans'dır, bir gün kendi kabilerinin gelecek bilicisi müneccime giderler ve bu toprakların kendilerine yetmediğini, yeni topraklar bulmak için ne yapmak gerektiğini danışırlar. Bilici bir güvercin donuna girerek gökyüzüne uçar ve dünyayı dolanıp geri gelir ve Bizantion'a, ''körün görmediği yere yerleşin'' der. Göçmenler Bizantion'un şefliğinde yeni yurt bulmak için gemi ile yola çıkıp, bugünkü Kadıköy-Kalkedon'a gelirler. Kalkedonlular onları iyi karşılar ve ağırlarlar. Bir ara içlerinden birirsi karşı tarafı işaret ederek: “Böyle güzel yer dururken neden Kalkedon'a yerleştiler? Kör mü bunlar?” dedi. Buna duyan şef göçmenlere: ''Kalkın gidiyoruz'' der ve körün görmediği karşı kıyı, yani bu günkü Sultan Ahmet'e gelirler, İstanbul'un birinci tepesine yerleşirler. Bu sözler araştırmacı-tarihçi Heredot ile Latin tarihçi Tacikus’un kayıtlarında yer alır. Kadıköy’ün ilk adı, bu olay sebebiyle Körler Ülkesi’dir. İstanbul ise Megaralı göçmenlerin şefinin adını alır: Bizans.Kalkedon’ da , Megaralılar tarafından İÖ. 675 yılında kuruldu. Megaralılar ticaretle uğraşmazdı. Din, onlar için ihtişam ve ün kaynağıydı. Hıristiyanlığa geçtikten sonra da, gelirini ve şöhretini din aracılığıyla sağlamayı sürdürdü. Her zaman dini tartışmaların merkezi oldu. Servetleri ise yeni göçtükleri topraklardı.

Antik göçler içinde adından en çok sözettiren göç olgusu ise köle göçüdür. Zamanında borçlarını ödeyememe gibi çeşitli nedenlerle köle durumuna düşenler, bu kölelek bitince, köle oldukları yerde kalmak istemezler ve  tanıdık olmayan yerleşimlere göç ederek oralarda yeni hayat kurmaya çalışırlarmış. Gelecek Yazı Sömürgecilik Dönemi Göçleri.

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı