SÜRGÜNLÜK ESKİ VE YENİ Engin Erkiner
SÜRGÜNLÜK: ESKİ VE YENİ Engin Erkiner
Tarihin bilinen en eski sürgünü Aristoteles olsa gerektir. Yıllarca Atina’da yaşadıktan sonra bu kent devletinin arası Makedonya ile açılınca, oradan gelmiş olması nedeniyle kentten ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu kadar eskiye gitmek gerekmiyor. 2000 öncesi ve sonrası sürgünlüklerin karşılaştırılması yeterlidir.
Sürgünlük ülkesinden uzakta kalmak, haber alamamaktır.
İletişim teknolojisindeki büyük gelişme nedeniyle haber alamamak tarihe karışmıştır.
Mesela Diyarbakır’da ne olduğunu İzmir, Ankara, Paris ve Londra aynı anda öğrenebilmektedir. Terk edilmek zorunda kalınmış ülkedeki arkadaşlarla sürekli haberleşmek mümkündür. Eskiden bu imkan yoktu. Bu gelişmenin kötü yanı mektuplaşmanın tarihe karışmış olmasıdır. Mektubun yerini internet yazışmaları almıştır.
Yazarlar için sürgünde olmak, dilden kopmak anlamına gelirdi. Bu da eskide kalmıştır. Ülkede yayınlanan yaklaşık bütün gazeteleri internetten izleyebilir, yeni kitaplardan hemen haberdar olup getirtebilirsiniz. Ülkenin şu veya bu kentinde içinde yaşanılan ortamdan kopulduğu doğrudur ama bu kopuş sürekli haberleşme ve bilgi akışıyla önemli oranda ortadan kaldırılabilmektedir.
Özellikle de Almanya gibi Türkçe kullanımının yaygın olduğu ülkelerde, “üretemiyorum, dilden koptum” gerekçesi geçerliliğini kaybetmiştir. Kopukluk vardır ama eskisi gibi değildir.
Eskiden üretilen –diyelim bir kitap- fazla yayılamazdı, genellikle üretildiği yer ve çevresinde kalırdı. Şimdi ise E-Kitaplara dünyanın her yanından ulaşabilmek mümkündür.
Okunmuyorsanız, okura ulaşamadığınız için değil, başka nedenlerdedir.
Bu başka nedenlerin başında kalitesiz üretim gelmektedir.
Edebiyat, politik teori, değişik türde anlatılar; bunların tamamı önceki yüzyılla karşılaştırılamayacak kadar yaygınlaşabiliyor.
Eskiden üretim az olduğu için yeni bir kitabın dikkat çekme ihtimali daha yüksekti.
Şimdi ise iyice çoğalmış şiir, edebiyat, politik teori ya da anlatıların arasından öne çıkabilecek düzeyde üretebilmeniz gerekmektedir.
Bilgi büyük hızla yayılıyor ve çok sayıda insan kısa sürede kaliteli üretime ulaşabiliyor.
Sürgünler için bu büyük bir olanaktır ama bu olanak büyük zorlukla birlikte bulunmaktadır: az sayıda üretenin arasında önlere çıkmak kolaydır, şimdi aynısını çok sayıda üreten arasında yapabilmek gerekmektedir.
Bu ise ancak sürekli araştırmak ve öğrenmekle mümkündür.
Sürgünlerde çok görülen eskiyi sürekli tekrarlamak gittikçe daha az ilgi görmektedir.
Ne terk etmek zorunda kaldığınız ülke, ne orada kalan ilişkiler ve ne de eskinin bilgisi; bunların tümü değişti.
Bunları dikkate alarak üretmek gerekiyor ve bu da büyük sorundur.
Benzer sorunu ülkede yaşayan ve üretenler de yaşamaktadır ama sürgünler genellikle geçmişte yaşamayı, artık olmayan bir dünyayı özlemeyi sevdikleri için yeniyi anlamak onlar için özellikle zordur.