SÜRGÜNLÜK VE AİLELERİN DAĞILMASI Engin Erkiner
SÜRGÜNLÜK VE AİLELERİN DAĞILMASI Engin Erkiner
12 Eylül 1980 sonrasında Avrupa ülkelerine gelmek zorunda kalan evli çiftlerin bu ülkelerde de yıllarca birlikte yaşamayı sürdürmesi genellikle zordur.
Türkiye’de iken olayların hızla geliştiği politik bir ortamda birlikte yaşamaya karar vermişlerdir ama Avrupa ülkelerinin koşulları değişiktir.
Çok sayıda çift ilk olarak sürgünde birbirini tanımak fırsatını bulmuş ve bazıları da birbirinden pek hoşlanmamıştır.
Az olmayan sayıda insanın örgüt önderlerini ilk olarak sürgünde tanıması ve “ben bunca yıl bunu mu önder olarak gördüm?” diye kendine sorması gibi, bazı evli çiftler de benzer soruyu kendisine sormuştur: ben yıllarca bununla mı birlikte yaşadım?
Birliktelik bu sorunu atlatabildi diyelim. Çiftler farklı bir ortamda da en azından başlangıçta birbirine uyum sağlamıştır ama daha büyük sorun ortaya çıkar.
Çiftlerin başlangıçta uyumlu özelliklere sahip olmaları, farklı bir ortamda da yıllar içinde aynı uyumu yakalayabilecekleri anlamına gelmez. Çiftler farklı yönlerde gelişebilir ve bu sık rastlanan bir durumdur.
Dolayısıyla başlangıçta varolan farklılıklar giderek artar ve bir
süre sonra çiftler arasındaki uyum iyice azalır, birbirlerine yabancılaşırlar.
Mesela birlikte dil kursuna giden kadın ya da erkekten birisinin hızla dil öğrenirken diğerinin bir türlü öğrenememesi, birisi çalışabilirken diğerinin bir türlü iş bulamaması kişiler arasına kaçınılmaz olarak mesafe sokar.
Bu normal bir gelişmedir ve örneklerinin görüldüğü gibi “aileler dağılıyor” diye şikayet etmemek gerekir.
Birlikte olunan ortamla sürgünlük ortamı birbirinden çok farklıdır
ve bu farklılık doğal olarak kadın ve erkeği de farklı etkileyecektir.
Birlikte yaşamaya karar vermek kadar ayrılmak da doğaldır, ayrılığı trajediye
döndürmemek gerekir.
Türkiyeli işçiler arasında 1980’li yıllarda yaşanan “namus cinayetleri” devrimciler arasında görülmez. Sonuçta daha eğitimli, daha uygar insanlardır.
Buradan “sorun yaşanmaz” sonucunu çıkarmamak gerekiyor. Bazı ayrılıklar “örgütsel sorun” durumuna gelir. Yıllar önce birlikte yaşamaya karar verdiklerinde örgütün onayını almışlarsa, ayrılırken de böyle yapmaları beklenir. Yapmayabilirler, o yıllar geride kalmıştır.
Bu konu da büyük sorun yaratmadan –belki biraz kızgınlıkla- çözülebilir.
Ayrılan taraflardan birisinin bir süre sonra rakip bir örgütten bir kişiyle yakınlaşması ise en azından 1980’li yıllarda bazen “örgütsel sorun” düzeyine yükselebilirdi.
Şimdi böyle şeylere kimse aldırmıyor ama o yıllarda bazen büyük bir sorun gibi ortaya çıkabiliyordu.
Türkiye’de de yıllarca hapiste kaldıktan sonra tahliye olanlarla kendilerini bekleyen ya da beklemeyen eşler arasında böyle sorunlar yaşandığını biliyorum.
Büyük politik değişimler yaşandığında birlikteliklerin bozulması sürgüne özgü
değildir ama burada ihtimal daha fazladır.