Süleyman Kuş'un PRESINGE KAMPI'NDA 'ARTİVİSM'* Röportajı

Cenevre Kantonu'nda bulunan Presinge Kampı'nda yaklasık 70 kişi kalıyor. Bir süredir en temel, insani istekleri bile karşılanmadığı gibi çeşitli baskılarla oradaki kolektif davranma iradesi kırılmaya çalışılıyor. Bu iradenin öznelerine göc.com adına sorular yönelttik, farklı kişilerin yanıtlarından oluşan söyleşimizi dostlara sunuyoruz:

SK-- : Merhaba. Bir süredir İnsiyatif Nammou adıyla Cenevre Presinge Foyer kampında yaşadığınız sorunları kamuoyuyla paylaşmaya başladınız. Göç.com okurları için yaşanan süreci, ana başlıklarıyla aktarır mısınız?

----- Cenevre'de yaklaşık 1 sene önce kampta yaşanan bazı temel sorunları Kamp Yönetimi ile paylaştık. Kendileri ilgililere ilettiklerini belirttiler. 6 ay sabırla onlara hatırlatarak yanıt veya çözüm bekledik. Bu süreçte banyo tuvaletlerin yetersizliği, çok geç tamir edilmesi, pencerelerden gelen soğuk ve yetersiz ısıtma nedeniyle hastalananlar, çocukların oyun alanına çok yakın olan elektrikli çitler, üstünde bir saçağı bile olmayan otobüs durağı vb gibi son derece insani taleplerimize duyarsız kalındı.Sonra dediler ki 'eski bir bina olduğu için bir şey yapamıyoruz.'Bunun üzerine şefle görüşmek istedik. Ama Şef taleplerimizin gerekli olmadığını söyledi, düşünebiliyor musunuz durumu! Demokratik refleksimizle imza kampanyası başlattık. Kampın yüksek çoğunluğu imzalarıyla talepleri destekledi. Buradaki bazı yerel derneklerin de desteğiyle imza dilekçesi hazırladık ve bunu yönetime sunduk. Gerekli kurumlara yolladık. Bu arada insanları sindirmek için uyguladıkları baskı daha da görünür olmaya başladı.

Bir güvenlik görevlisi haddini aşarak bir arkadaşımıza küfür etti, tehditler savurdu, biz de Bunu telefonla kaydettik. Videoları fotoğrafları yaşadığımız süreci demokratik kamuoyuyla paylaştık.

Birkaç dernek geri dönüş yaptılar, kampı ziyaret ettiler ve beraber ortak projeler yapmak istediklerini söylediler.

Tepkilerin kolektif bir davranış çizgisine doğru evrilmesi üzerine, barınmadan sorumlu yöneticiyle diğer materyallerden sorumlu şef kamp sakinleriyle toplantı yaptı. Kampta bulunan insanların bir çoğu bu toplantıya katıldı. Yerel bir dernek olan 3 Chen Accueil'in yolladığı gönüllü çalışan Isviçreli bir kadın bu toplantıya katılmak istediğini, sorunlara nasıl çözüm bulabileceklerini dinlemek istediğini söyledi. Ama şefler kabul etmedi.

Sözü bir diğer arkadaş alıyor. S. bu durumu protesto ederek toplantıya katılmamış.

---- Orada bütün sorunları dile getirdik. Çocukları ve kendimizi kışın soğuktan yazın sıcak ve sineklerden koruyamadığımızı, yarım günden az çalışan asistana zamanında ulaşamadığımızı ve yukarda belirttiğimiz diğer sorunları söyledik. Zaten dilekçemizde de bunlar yer almıştı. Yine oyalayıcı bir tutumla taleplerimizin çoğunu kabul etmediler. Temizliğe biraz daha özen gösterileceğini, mutfak pencerelerine sineklik takılacağını, çocuklara birkaç oyuncak verileceğini vaat ederek konuyu kapatmak istediler.


---- Ben bir kadın olarak kızımla birlikte on ay bu kampta yaşadım.Şehirden çok uzak ve kamp çok eski. Bir sürü sorunum vardı. Odamın penceresi binanın ısınma sorunları yüzünden 40 gün boyunca kapalı kalıyordu. Hijyen sorunları, çocuklar için etkinliklerin çok az olması, oyun alanı ve spor salonunun olmaması, çamaşır makinesinin olmaması vb. Mutfakta, banyoda ve tuvalette temizliğin aksatılması ve çok sayıda kişi tarafından kullanılması...

Odaların, mutfağın sinek ve sivrisineklerle dolu olmasına ve hatta farelerin mutfağa gelmesine kadar bir çok sorun... İçinde bulunduğum durum depresyona sokmuştu beni. Ben ve kızım için çok zor geçti bu süreç. Çocuğumun kolları bacakları sinek ısırmasından hep yara oldu. Çocuğuma pahalı sinek kremlerini kendim almak zorunda kaldım.

Biz bu ve benzeri sorunlardan muzdarip insanlar olarak imza topladık.Kampın neredeyse hepsi imza verdi. Bazı yetkililer ancak 3 ay sonra sorunlar hakkında konuşmaya geldiler. Kamptaki ailelerle beraber katıldık. Başarısız bir toplantıydı ve oyalamalar şimdiye kadar sürdü. Şimdi bakıyorum aynı eski koşullar, hiçbir değişiklik olmadı.

Bu, insiyatif kampta yaşayan arkadaşların sorunlarını duyurmak ve çözmek için oluşturulmuş ve göçmenlerle her Türlü işbirliğine hazır kendiliğinden bir oluşumdur.

Karga, birlikteliğimizin simgesidir, karga zekanın simgesidir, sosyal bir canlıdır ve dayanışmacıdır. Birbirlerine sahip çıkarlar.

SK--: Yayınlarınızdan görünen o ki, kamp yönetimi ( Hospice ) genellikle oyalama, sorunları görmezden gelme, verdiği sözlerden cayma, bazen de psikolojik taciz yoluna gitmiş.Bu duruma karşı sizin cevabınız ne oldu?

----: Ya tabi en baştan beri kolektif olarak kendi hakkımızı aramamız, onları insan haklarına saygı duymaya davet etmemiz, onların alışık olduğu bir yanıt değildi. O yüzden sert karşıladılar. Bu tavrın altında mülteci, sığınmacı ve göçmenlere karşı ayrımcı, tepeden bakan, aşağılayıcı bir bakışın olduğunu görmemek için ya kör ya da önyargılı olmak gerek. Hemen ardından bana yönelik güvenlikle ilgili bazı saldırılar oldu, bazı provokasyon çalışmaları oldu. Yani 1 senedir müzik yapmışım. Hiç odama güvenlik gelmedi ama şefle konuşup kendi hakkımızı arayacağız, dediğim gün odama güvenlik geldi. Öğlen vakti müzik yapmamamı söyledi.

Yine diğer bir Afgan arkadaşımız neredeyse bir senedir kendi asistanından randevu alamıyordu. Güvenlik görevlisiyle yaşanan sorunu videoya çektiği için 1 haftada 2 defa randevu verdiler ve onu tehdit ettiler. Seni Afganistan'a yollarız, oturma iznin tehlikeye girer falan diye sindirme politikaları yaptılar.

Bizlere destek olan Afgan aileler vardı. Çocuklarıyla beraber onların hepsini lojmana veya eve gönderdiler.Direnişi yalnızlaştırmak istediler. Tabii bizim bunlara cevabımız daha çok kolektif olmak, daha çok sanatın gücünü kullanmak ve adalet talebimizi yükseltmek oldu.

Ne yaptık? Yerel festivallerde protesto eylemleri düzenledik, konserler düzenledik. İnsiyatif Nammou üzerinden hareket etmeye başladık. Projeler yaptık. Katıldığımız tüm sanatsal aktivitelerde yaşam koşullarımızı insanlarla paylaştık. Çocuklar yazılı kağıt dağıttılar falan, yani buna yanıtımız üretim oldu.

Yaşanan o psikolojik şiddet durumuna karşı insanlarla birlik enerjisi yakalayıp daha çok empatiyi geliştirmek için ürettik ve paylaştık. Devam da ediyoruz. Bir kısa sinema filmi yaptık, ikincisine devam ediyoruz, derneklerle beraber. Yani onların alışık olmadığı bu insancıl direniş kültürü sürdükçe telaşa düştüler.

En son büyük güvenlik şefi tarafından arkadaşımıza tekrar psikolojik şiddet uygulandı,iki eliyle masaya vurdu falan böyle. Tehdit edercesine. Aslında biz doğru yolda olduğumuzu görüyoruz, çünkü ulaştıkça bir yerlere bir şeyler kıpırdıyor. Bizler göstermelik olmayan demokrasinin mekanizmalarını kullanıyoruz. O yüzden devam edeceğiz. Kendi üretimimizle bu sorunlara bir şekilde çözüm olabilmek için çabalamaya devam edeceğiz.

S.K--:İsviçre'de Türkiye kökenli birçok kültürel, siyasal kurum, insan ve göçmen haklarıyla ilgilenen çeşitli oluşumlar var. Sizin durumunuzda, onlardan beklediğiniz oranda destek alabildiniz mi? Nasıl bir destek bekliyorsunuz?

----:Aslında Türkiye kökenli birçok dernekle iletişime geçmemize rağmen çok ciddi bir dönüş olmadı ne yazık ki. Diğer bazı Avrupalı dernekler gibi biraz daha böyle olayı hani birkaç anarşist gencin ortalığı karıştırması gibi görenler oldu. Kürdistani dernekler zaten daha farklı bakıyorlar, hani cephe gerisi gibi

. Bazı eskigöçmenlere göre, kendileri daha önce geldiklerinde daha kötü koşullar varmış. Bu durumu bizim sorgulamamız onları pek memnun etmiyor. Hani onlar kabul etmiş, biz niye kabul etmiyoruz gibi yaklaşanlar olabiliyor.

Anlamsızlaştırmaya, küçümsemeye çalışanlar olabiliyor. Onun dışında İHDD, Pangea-kolektif ve Rota gibi mülteci sahasında aktif olan oluşumlar iletişime geçtiler. Bir şeyler yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Her ne kadar yanımızda çok somut olarak hissetmesek de online ve sosyal medyada bazı çalışmalar yaptık, daha da geliştireceğiz diye umut ediyoruz.

Cenevre'deki bazı İsviçreli dernekler gerçekten geldiler, gördüler. 3 tane dernek ziyaret etti, inanamadılar buranın Cenevre olduğuna. Onlarla da ortak projeler yapma konusunda hemfikir olup planlar yaptık.

Aslında büyük bir dış destek beklemememiz gerektiğini de anladık. Çünkü ne yaşadıysak biz yaşadık ve bu sorunu biz çözeceğiz. Kendi öz gücümüzle kendi inisiyatifimizle çözeceğiz.

Ama hani demokrasi mecrasından sosyal kurumların, sosyal bürokratik işlemlerin işletilmesinde yeterince deneyimimiz yok. O yüzden daha çok sanatsal ve aktivizm alanında pratik yapıyoruz. Elbette diğer derneklerin deneyimleri, çalışmaları, kolektif oluşumları bizi güçlendirir, bizi daha da umutlandırır ama asıl olarak biz çözeceğiz. Yani başkası çözmeyecek. Bu konuda hem fikiriz.

S.K--:Nammou İnsiyatifini kampta yaşayan duyarlı insanlar bir araya gelerek oluşturdunuz. Biraz da Nammou adını ve onun simgesi kuzgunu açıklar mısınız?

----: “Nammou” kelimesi, en eski Hint-Avrupa dillerinden biri olan sanskritçede ruhun evi demek. Mezopotamya mitolojisinde ise iki büyük dağı doğuran ve yaşamı başlatan deniz tanrıçası anlamına gelir. İnsanlar, çıkar gruplarına bölünmüş şehir yaşamında duygusal ve ruhsal inceliklerini, doğal sezgi ve yaklaşımlarını kaybettiği için gökyüzüne çıkan ve bir gün yeniden bu yetenekleri uyandırmak için yeryüzüne ineceğine inanılan mitolojik tanrıça. Bir çok mehdi dünyayı kurtarmaya bir savaş ordusu ve yıkım ile gelirken, Nammou onların aksine manevi bir uyanış ile gelir.

İnsiyatif Nammou, biri Afgan ve biri Kürt iki arkadaşımıza güvenlik görevlisinin hakaret ve tacizinden sonra gündeme oturdu. Esas olarak kamptaki çocuklar, gençler ve kadınlardan oluşan bir insiyatif.

Bir çok etkinliği beraber yaptık; kimi fotograf ve video çekti, kimi yemek yaptı, organizasyonda görev aldı, kimi enstrüman çaldı, kimi konuşma yaptı... Böyle, herkesin kendi iradesi temelinde katıldığı bir 'spontane' oluşum.

Yaşadığımız sorunlar ve bununla bağlantılı olarak Cenevre'deki başka kamplardaki sorunlar üzerinden çözüm arayışında olan duyarlı insanları arayan bir oluşum. Sadece kamptaki insanlardan da oluşmuyor; özellikle üniversitelerdeki müzik ve sinema bölümündeki öğrencilerle mültecilerin yaşadığı sorunlara ilişkin projeler yapmak istiyoruz; buna başladık.

Aynı zamanda yerelde olan bazı derneklerin aktif çalışanlarıyla da temas halindeyiz. Kısacası mültecilerden, üniversitelilerden, sanatçı ve aktivistlerden 'spontane' gruplar oluşturarak ilerleyen bir süreci örebilmek ve toplumun empati duygusunu uyarmak, bilincini etkilemek istiyoruz.

----:Simgemiz olan kuzguna gelince: beş aydır sık sık ziyaretimize gelen genç bir kuzgun arkadaşımız oldu burda. Daha sonra onun yaşamını, bir karga türü olan kuzgunlar arasındaki iletişimi gözlemeye başladık; kampın fiziki durumu buna çok uygun. Ayrıca belgeseller izledik, atasözlerinden mitolojiye kadar baktık.

Gerçekten çok ilginç canlılar. Örneğin yavru bir kuzgun düştüğünde yalnız annesi değil çevredeki bütün kuzgunlarhemen yardıma koşuyor. Şahin, atmaca gibi yırtıcılara karşı toplu savunma ve saldırı yapabilen, görsel hafızası güçlü ve altı yaşındaki bir çocuk zekasına kadar zeki olabilen canlılardır. Onun dışında ötekileştirilmiştir o da; siyahtır! ( Aslında bir kuzguna yakından bakarsanız tüylerinin arasında mor, mavi, turuncu renkleri de seçebilirsiniz).

Odamıza gelen kuzgunu bir mülteci gibi gördük; onların toplumsal refleksini örnek aldık. Yani yeryüzüne düşen bir yavrunun geleceğine birlikte sahip çıkarak, onların bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarını dikkate alarak, onları mülteci yaşamının travmalarından koruyabiliriz, dedik. Buradaki insanlar bazen tıkanıyorlar, gelmekle kötü mü ettik, diye. Ama çocuklar açısından bakarsak, kendileri karar vermediler buraya gelmeye, ama buradalar ve ileride onlar bunun kararını verebilir. Bizim yapabileceğimiz, insanca yaşam kültürü için mücadele etmektir.

İnsanların haklarını, manevi, kültürel değerlerini savunmak, çocukların yeteneklerini desteklemek ve herkesi daha özgür daha paylaşımcı ortak bir geleceğe çağırmak... İnsiyatif Nammou biraz da bu vizyonla şekillendi, çünkü içimizde anneler de var ve onlar bunu daha iyi kavradılar. Böylece aktivist bir kuzgun simgemiz oldu...

Kargalar, kuzgunlar bir tehlike anında gökyüzüne çığlıklar gönderiyorlar ve bir araya geliyorlar. Biz de çığlık atacağız ama bu estetik bir çığlık olacak, sanatın duyarlı ve iyileştirici sesiyle beslenecek. Bu temelde bir sanat terapi, bir etnoterapi, bir travma terapi bakış açısıyla ilerlemek istiyoruz. Çünkü bu travmaları yaşayan biziz ve buna ihtiyacımız var. Buna ilişkin en iyi çözümler de bizden gelmelidir.

S.K---: Bundan sonra nasıl bir yol haritası izlemeyi düşünüyorsunuz?

------: Şimdiye kadar yapmaya çalıştığımız şeylerin devamı olacak: Çocuklarla ritm-terapi ve diğer aktiviteler, kültürel sanatsal etkinlikler, kadınlarla ilgili sosyal aktiviteler, kamp sorunlarında derneklerle dayanışmayı geliştirme vb gibi, bunları genelleştireceğiz.

Bir de 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nde bir festival düzenlemek istiyoruz. İçinde, hazırladığımız bir kısa filmle birlikte röportaj videoları, müzik, resim, şiir sunumları olan; etnik tatların ve renklerin de yer alacağı bir etkinlik düşlüyoruz.

Birçok sanat alanından mültecilerin üretimlerini daha adil daha güzel bir yaşam için sergilemelerine imkan oluşturmak, bunun alçakgönüllü bir organizasyonunu başarmak gibi bir yol haritamız ve düşümüz de var.

Kuşkusuz ki birçok yol arkadaşıyla olabilecek şeyler bunlar. Mültecilerle kaynayan Avrupa ortamında çok dilli yayın yapılmasını önemsiyoruz. Üretimde buluşmak dileğiyle, teşekkür ediyoruz.

S.K.---: Biz de tüm dostlara tüm dillerden selamlar gönderiyoruz.

*Artivism: Bu, militan bir sanat anlayışıdır, aktivizme dayanır. Kendini adamış, izleyiciyi ataletinden çıkarmaya, tavır almaya iten bir sanat. Zapatistaların isyancı sanatı, müralistlerin topluluk sanatı, feministlerin öfkeli sanatı, hayatı yeniden büyülemeye kararlı kolektiflerin şenlikli sanatı vb gibi. Reklamlara, kamusal alanların özelleştirilmesine karşı estetik direniştir.

Critical Art Ensemble, Les Guerilla Girls, Steven Cohen, Reclaim the Streets, Reverend Billy vb kişi ve akımlar bu çerçevede değerlendirilmektedir. ( Kaynak: www.editionsalternatives.com )

“Artivist (sanatçı + aktivist) sanatsal yeteneklerini adaletsizlik ve baskıya karşı - gerekli herhangi bir araçla - savaşmak ve mücadele etmek için kullanır. Artivist, özgürlük ve adalete olan bağlılığını kalem, lens, fırça, ses, beden ve hayal gücü ile birleştirir. Artivist, gözlem yapmanın bir zorunluluk olduğunu bilir. “ ( Kaynak: M.K. Asante'nin It's Bigger Than

Hip Hop kitabından.)

• Röportaj : Süleyman Kuş

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı