SÜRGÜNLÜK VE HÜZÜN Engin Erkiner
SÜRGÜNLÜK VE HÜZÜN Engin Erkiner
İnsanların yıllardır yaşadıkları, mücadelelerinin, arkadaşlarının ve anılarının bulunduğu topraklardan ayrılıp başka ülkelere gitmeye mecbur kalmaları kaçınılmaz olarak özlem ve hüznü de birlikte getirir. Bir gün mutlaka döneceklerini düşünürler.
Sürgünlüğün diyelim ilk on yılında bu duygular normaldir. İlk beş ya da on yılın ardından asıl siyasi göçmenlik ya da sürgünlük başlar.
Kısa zamanda dönemeyeceğiniz ortaya çıkmıştır ve o zaman ne yapacaksınız?
Genellikle şu yol izlenir: politik mücadele terk edilmek zorunda kalınmış ülkeye yönelik olarak sınırlandırılır, dil öğrenilmez ve bir gün dönebilmek umudu aradan yıllar geçse bile canlı tutulur.
Aradan yıllar geçtikçe her yeni bilgi dönüş yolunu biraz daha kapatır. Türkiye, arkada bırakıp geldiğiniz ülke değildir, çok değişmiştir. Eski arkadaşlar dağılmıştır. Eski insan ilişkileri yoktur. Davası zaman aşımına uğradığı için gidip gelebilen herkes aynısını anlatır.
Hüzün farklılaşır. Eskiden dönemeyecek olmanın hüznü vardı, şimdi ise dönülebilse bile yıllar öncesini bulamayacak olmanın hüznü başlar. Yıllarca o yıllar öncesi özlenmiştir ama artık yoktur, özlenen kaybolmuştur.
Yıllar geçmiş ve yaşanılan ülkede neredeyse hiçbir şey yapılamamış, doğru dürüst dil bile öğrenilmemiştir. 25-30 yıl öncesi hatırlanır. Dil öğrenmeye çalışanlara iyi gözle bakılmazdı. “Bunların dönmeye niyeti yok, dil öğreniyorlar,” diye düşünülürdü. İlk yıllardaki “burada devrimcilik yapılmaz” belirlemesi geride kalmıştır ama yapılacaksa nasıl yapılacaktır konusunda kafalar aydınlanmamıştır.
Yaşanılan ülkeye göre Almanca, İngilizce ya da Fransızca bildiri dağıtılıp kamuoyu aydınlatılmaya çalışılır ama çabalar sonuçsuz kalır. Ülkedeki sosyalist örgütlerden birisine girip çalışmak gerekir ama bunun için gerekli düzeyde dil öğrenmiş olan çok azdır. Dahası, bu örgütlerdeki işleyiş Türkiye örgütlerine göre farklıdır, insanlara ters gelir.
“25-30 yıldır bu ülkede yaşıyorsun, ne yaptın burada?” sorusuna verilebilecek cevap yoktur. Örgütler dağılır, ilişkiler kaybolur ve geçmişin politik mültecisi dönemeyeceğini artık anlamıştır ama artık bulunmayan ülkeye dönmenin umudunu yine de taşır.
Yaşadığı yeri yeni bir ülke yapamamıştır.
Yaşadığı yerde hala kendini yabancı olarak görmektedir ve daha kötüsü dönerse orada da yabancı olacağını bilmektedir.
Hiçbir yere ait olamamak ve kendine özgü bir dünya da kuramamanın sonucu olarak hüzün çeşitlenerek artar.
Eskinin olmadığını bilerek ama o güzel günleri tekrarlayarak hayatını sürdürmeye çalışır.
Ve buradan çıkış yoktur…