İKİNCİ YILINA GİRERKEN GÖÇ.COM Engin Erkiner
İKİNCİ YILINA GİRERKEN GÖÇ.COM Engin Erkiner
İnsanlık tarihi aynı zamanda göç tarihidir. Bu bağlamda göç insanla ilgili her konunun bileşeni olmuştur. Anlatılmakla tükenmeyecek, sürekli değişen, yeni özellikler kazanan zengin bir alandır.
Önce siteyle ilgili bazı bilgiler verelim.
Site yöneticilerinin belirttiğine göre okurların yüzde 68’i Türkiye’den (burada İstanbul ve İzmir öne çıkmaktadır), yüzde 11’i İsviçre’den (Zürih ve Bern öne çıkıyor), yüzde 10’u Almanya’dandır. Fransa, Hollanda, İngiltere, Kanada, İsveç, Avusturya, Danimarka azalan yüzdelerle bunları izlemektedir.
Türkiye’de İstanbul ve İzmir’den sonra izleyen kentler arasında Ankara, Diyarbakır,Antalya, Adana ve Mersin gelmektedir.
Yine site yönetiminden alınan bilgiye göre göç konusuyla ilgilenen akademisyenler de siteyi izlemektedir.
Akademik araştırmalarda göçün önemli ilgi alanı olması kaçınılmazdı çünkü 1960’lı yıllardan beri esas olarak göç veren bir ülke olan Türkiye, son on yılda göç alan ve veren bir ülke konumuna geldi.
Kurulduğundan beri neredeyse her hafta yazdığım bu siteye ilgi iyi olmakla birlikte aşılması gereken önemli sorunlar bulunuyor. Bunlardan başta geleni göç konusundaki bilgi azlığıdır. Burada kastedilen istatistik bilgisi değildir. Kaç kişi geldi, hangi uluslardandılar; kaç kişi gitti ve hangi ülkelere gittiler; bunları bulmak zor değildir. Asıl sorun göçün yıllar içinde değişen özelliklerini izlemek ve bunları yazılarda yansıtmaktır. Bu ise göç konusunda teorik eğitimi zorunlu kılmaktadır.
Sitedeki yazılara getirebildiğim yenilik sürgünlük konusunda oldu. Ülkenin sürgünlük tarihi 12 Eylül öncesinde başlamakla birlikte, kitlesel sürgünlük sonrasındadır ve azalan sayılarla yıllarca sürmüştür ve halen de sürmektedir.
Sürgünlük göçün özel bir kategorisidir.
20. yüzyılda sürgün göndermemiş ülke azdır. Bunların önde geleni Nazi dönemi
Almanya’sıdır. Her ülke sürgünlüğünün özgün özellikleri vardır, Türkiye’den gelen sürgünlerin de vardır. Konuyu birkaç yazıda incelemiş olmakla birlikte bunların yeterli olmadığını belirtmem gerekiyor.
Göçün özellikleri sürekli değişir dedik. Bu değişimi izlemeden göç hakkında güncel araştırma yapamazsınız.
Örneklemek gerekirse:
Almanya’da aşırı sağcı parti AfD’nin gizli bir toplantısında konuşulanlar basına sızdı. AfD, Alman vatandaşı olanlar da dahil bütün göçmenleri sınırdışı etmeyi planlıyor. Bazı yazarların konuyla ilgili olarak değişik sitelerde yazmasını hayretle karşıladım.
Almanya 30 yıl önceki ülke değildir. Göçmen kökenliler toplumun hemen her alanında –politika dahil- vardır. Anlaşılan AfD, SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinin Tarım Bakanı Cem Özdemir’i de sınırdışı edecektir! Hıristiyan Demokrat CDU’da bile çok sayıda göçmen kökenli üye ve hatta değişik düzeylerde parti yöneticileri vardır.
Göçmenlerin sadece kendisi değişmez, yaşadıkları ülkeyi de değiştirirler.
Almanya’da son 30 yılda yaşanan değişim bunun açık örneğidir ve benzeri başka ülkelerde de vardır. AfD’nin bunu görmesi beklenemez ama bizim görebilmemiz gerekir.
Buradan çok az incelenmiş konu olan göçmen kimliğine geçebiliriz.
Avrupa ülkelerinde 40 yıl ve daha fazla yaşayan Türklerin ve Kürtlerin kimliklerinde nasıl bir değişim yaşanmıştır? Konuyu incelemek istiyorsanız Homi K. Bhabha’nın melez kimlik teorisini bilmek zorundasınız. Otuz yıl kadar önce çok kullanılan “yabancıydık göçmen olduk” belirlemesi bugün pek az şey anlatır.
Göçle ilgili olarak üzerinde durulması ve geliştirilmesi gereken konuları şöyle sıralamak mümkündür.
İlk olarak, mümkün olduğunca genel belirlemelerden kaçınıp, kendi özgülümüze
inmeye çalışmak gerekir. Her ülkeden gelen göçün –ve bunun özgün biçimi olan
sürgünlüğün- ayırıcı özellikleri vardır. Bunları öne çıkarmak gerekir.
İkinci olarak, insanlar göçte neler üretti. Türkiye’den gelenlerin en fazla olduğu Almanya’da göçmenlerin ürettiği edebiyat, müzik, resim konuları…
İlginçtir, ülke dışında Türkçe müzik konusunda Berlin ve Basel’i esas alarak araştırmayapan Martin Greve adlı bir Almandır. Konuyla ilgili bir söyleşiyi 2005’te Yazın Dergisi’nin 108. sayısında yayınlamıştım. Aynı derginin 1998’de 80. sayısında benim “Bizim Göçmen Kimliğimiz” başlıklı yazım yayınlanmış. Yeniden okudum ve 25 yıl sonrasında genişletilmesi gereken bölümler olduğunu gördüm.
Üçüncü olarak, Alman olmak ne demektir? Almanya vatandaşı olmakla Alman olmak farklıdır. Değişik örneklerde kimliklerin iç içe geçmesi kendini nasıl göstermektedir?
Aynı soru Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, İsveç ve başka ülkeler için de sorulabilir ve bu ülkelerdeki kimliklerin iç içe geçmesi farklılıklar gösterecektir.
Başka konuların da eklenmesi mümkündür.
Göçmenin hem kendisi değişir ve hem de yaşadığı toplumu değiştirir. Bu değişimi görmeden ve teorisi hakkında biraz olsun bilgi sahibi olmadan konuyla ilgili inceleme yapılamaz.
Çekinmeyin, her konu öğrenilebilir. Sorun neleri öğreneceğini bilmek ve yılmadan çalışmaktır.
Göç.com’a ikinci yayın yılında daha yüksek başarılar diliyorum.