İLTİCACI EVLİLİKLERİ Engin Erkiner
İLTİCACI EVLİLİKLERİ
Özellikle 1980’li yıllarda Türkiye’den Avrupa ülkelerine politik nedenler kadar politikolmayan nedenlerle gelenler de oldu. Sayılar bilinemiyor ama ikincisinin ilkinden daha fazlaolduğu söylenebilir. Politik veya değil ama iltica başvurusu kabul edilmeyenler için tek yol ülkede oturumu olan Türk ya da Kürt bir kadınla ya da daha iyisi ülke vatandaşı bir kadınla evlilik yapmaktı.
Konumuz birer örnek temelinde Almanya ve İsviçre’de o ülkenin vatandaşı
kadınlarla evlilik yapanlarla ilgilidir.
İlk örnek Almanya Giessen’dendir. O yıllarda ülke vatandaşıyla evlilik yapan iltica başvurusu kabul edilmemiş erkek hemen oturma ve çalışma izni alabiliyor, bir yıl evli kalmanın ardından boşandıklarında da aynı durum sürüyordu. Giessen’de yaşayan bir Alman kadın bu işi meslek edinmişti. Yaklaşık 5000 DM karşılığında iltica başvurusu kabul edilmemiş Türk veya Kürt erkekleriyle evleniyor, bir yıl sonra ayrılıyor, sonra aynı durumdaki başkasıyla evleniyordu.
Birkaç yıl sonra aynı kadınla evlenip boşanmış bir erkekle yeni evlenecek olan arasında kavga çıkar. Eski “eş” yeni “eş”e itiraz etmektedir. Arkadaşları sorarlar: “kadın yıllardan beri sahte evlilik yaparak para kazanıyor. Öncekilere itiraz etmedin ama buna neden karşı çıkıyorsun?”
“Bu adamla aynı köydeniz, onun için. Sahte evlilik bile olsa benim evlenip ayrıldığımla başkası evlenemez. Aynı köyden olmasaydı sorun yoktu.”
Sonraki yıllarda Almanya sahte evlilikleri önlemek için yasaları sertleştirecek, evlenenlerin aynı evde oturup oturmadıklarını denetleyecek, bu tür kavgalar da sona erecekti.
İkinci örnek İsviçre’dendir. İlticası kabul edilmeyen kişi evlidir ve çocukları vardır ama evlilik resmi değildir. İsviçreli bir kadınla –genellikle yaş olarak epeyce büyüktür- “aşk evliliği” yapar. İsviçre makamları bu aşka inanmasalar da yapabilecekleri bir şey yoktur, evlenirler. Adam birkaç yıl evli kaldıktan sonra boşanacak, İsviçre’de bekar ve legal olarak
kalmaya başlayacak, Türkiye’deki eşiyle resmi olarak evlenecek ve çocuklarıyla birlikte yanına getirecektir. Eşi de durumu bilmekte ve başka çıkış yolu olmadığı için kabul etmektedir.
İsviçreli kadın eşinin köyünü görmek ister ve ısrar eder. Birlikte köylerine giderler. Adam eşini kız kardeşi olarak tanıtır, çocukları da yeğenleridir.
Benzer örneklerin sayısı az değildir. İltica başvurusu kabul edilmeyen erkeklerin oturumu olan Türk ya da Kürt kadınlarla evlenmesi zordur. Aileler böyle evliliklere karşı çıkmakta, Türkiye’den ithal damat getirmek
tercih edilmektedir. Almanya’da oturumu olan bir kadın ya da erkek Türkiye’de değerlidir.
Onunla evlenen Almanya’ya gidebilecektir ve bu evlilikler de genellikle para ya da değişik teminatlar karşılığında yapılacaktır.
İlişkilerde geleneğin ağır basması paranın rolünü geriye itmiyor.
1981’de Paris’te tanıdığım ve iyi kazanan bir konfeksiyon işçisi –makineciydi- Almanya’dan evlenecek ve 40 bin DM başlık ödeyecekti (yaklaşık 120 bin Frank). Evli çiftin hayatları bu parayı ödemekle geçecekti.
Birinci işçi kuşağı Avrupa ülkelerine öncelikle para için gelmişti ve bu durum her konuda da kendini gösteriyordu.