DİYASPORA (2)

DİYASPORA (2)

Aynı bölgeden gelen farklı diyaspora grupları arasındaki birlik çalışmaları bilindiği kadarıyla ABD’de başlar. Çin, Burma, Kore, Pakistan, Hindistan ve çevrelerindeki ülkelerden ABD’ye gelen, değişik aşağılanmalar ve haksızlıklarla karşılaşan göçmenler birlikte davranmayı denediler. Bazı başarılar kazanmış olabilirler ama bildiğim kadarıyla önemli sonuçlara ulaşamadılar.


ABD’li işverenler göçmenler arasındaki çelişkilerden yararlanmayı ise hızlı öğrendiler.

M. Hardt ve A. Negri’nin Türkçede de yayınlanan İmparatorluk kitabında ABD’de işverenlerin göçmenleri işe alırken nelere dikkat ettikleri yazılıdır.

Bir fabrikaya birkaç yüz işçi alınacaksa, bunların tamamı aynı ulustan olmaz. Mesela 100 Hindistanlı ve 100 Pakistanlı alınır. Bunların hem dinleri farklıdır hem de ülkeleri arasında savaş yaşanmıştır ve sorunlar sürmektedir. Bu iki ulustan işçilerin birleşerek greve gitmeleri ya da işyerinde başka haklar aramaları imkansız denilemese bile zordur.

Ekonomik amaçlar için bile birleşemeyen farklı uluslardan göçmenlerin politik konularda ortak tutum almaları ise mümkün değildir.


Çok olmak, çok olanların birlikte davranması anlamına gelmez.


İnsanlar Uzakdoğu denilen aynı bölgeden ABD’ye gelseler bile iç içe olmaktan çok yan yana yaşarlar. Birbirlerinden evlenmezler.

Ülkeleri arasında çıkan sorunlar diyaspora gruplarına da yansır. İletişimin hızlanıp kolaylaştığı günümüzde bu saptama daha fazla geçerlidir.

Örnek verilecek olursa; Yunanistan yıllarca Makedonya adlı devletin kuruluşuna karşı çıktı. Gerekçeleri, bu adın Yunanistan’a ait olduğuydu. Başka isimle devlet kurulabilirdi ama Makedonya olamazdı.

Büyük İskender Makedonyalıdır.


Yunan ve Makedon göçmenler arasında sokak kavgaları yaşandı. Nerede, Sydney’de…

Almanya’da Yunanlıların en fazla bulunduğu kent Frankfurt yakınındaki Offenbach’tır. Yunanlı göçmenler –göç tarihleri bu ülkeye 60 yıl önce gelmiş Türkiyelilerden eskidir- “Makedonya Yunandır” temalı gösteriler yaptılar.

Yaygın bir görüş vardır: Almanya ya da başka bir ülkede yaşayan göçmenleri esas olarak yaşadıkları yer ilgilendirmelidir, yaz aylarında gittikleri –o da her zaman değil- ülkelerinde ne olduğu onlar için önemli olmamalıdır.


Bu görüş, göçmenliğin her zaman asimilasyonla sonuçlanacağını savunmak anlamına gelir. Yabancı bir ülkeye gelip yerleşmiş olan insanlar bir an önce asimile olmalıdırlar. Önceki ülkeyle kurulan her çeşit bağlantı asimilasyona –bunun yerine genellikle uyum denilir- engeldir.


Bu görüş 20. yüzyıl başlarında doğruydu. Almanya’da Ruhr bölgesine gelen Polonyalı maden işçileri; Almanlar Protestan, Polonyalılar Katolik olsa bile aynı dinden olmanın da hızlandırıcı etkisiyle üç kuşak içinde asimile olmuşlardı. Bu insanlar Almandılar, sadece soyadları farklıydı.


Bu dönem geçti. Klasik asimilasyon için “bitti” denilebilir. Her halktan göçmenin ülkesindeki televizyon kanallarını izleyebildiği bir dönemde, önceki ülkeyle bağlantının kesilmesi mümkün değildir.


Neredeyse 30 yıldır yaşadıkları ülkenin dilini öğrenemeyenlerin durumunu garip karşılamamak gerekir. Öğrenmiyorlar çünkü ihtiyaç duymuyorlar. Kendi içine kapalı yaşayan, başka halklardan göçmenlerle ve yerli halkla bağlantısı az olan insanlar kaçınılmaz olarak dil öğrenemezler.


Göçmenlerin birliği mümkün değildir.


Bu birlik “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” belirlemesi gibi gerçekleşmesi zor bir hayaldir.


20. yüzyılın başında bu belirleme tam bir hayaldi. Çünkü birleşmek isteseler bile hangi dilde anlaşacaklardı? Kimse birbirinin dilini bilmiyordu. Şimdi durum daha kolaydır çünkü çok kişi basit de olsa İngilizce bilmektedir.


Farklı halkların göçmenlerinden işçilerin birleşmesi ancak aynı devlet sınırları içinde olabiliyor. Bu gerçekleşebiliyor. Farklı halklardan işçilerin katıldığı grevler yapılıyor.


Farklı ülkelerdeki işçilerin birliği ise şimdi bile mümkün görünmüyor. En azından son 30 yıldır Avrupa çapında işçi eylemi yapılmadı.

Gelecek yazıda Avrupa’ya geldiğim günden beri sürekli tartışmak zorunda kaldığım “göçmenler devrimci özne midir?” sorusu hakkında yazacağım.

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı