TÜRKİYE SOSYALİST HAREKETİ: KISA BİR PANORAMA (1)
TÜRKİYE SOSYALİST HAREKETİ: KISA BİR PANORAMA (1)
Başlıkta devrimci ya da sol değil sosyalist kelimesinin kullanılmasının nedeni, diğer iki kelimenin farklı anlamlarda da kullanılmasıdır. Mesela devrimci denilince “Atatürk devrimciliği” de anlaşılabiliyor. Sol kelimesinin de sınırları belirsizdir.
Sosyalist, anti kapitalist demektir. Kapitalizme, burjuvazinin iktidarına karşıdır. Büyük üretim araçlarında özel mülkiyetin kaldırılması ya da dönemine göre önemli oranda sınırlandırılmasından yanadır.
Bunları savunmayan sosyalist ve aynı anlama gelmek üzere komünist olamaz.
Sosyalizm kendi içinde değişik akımlara ayrışır. Bu ayrışma bize özgü değildir, sosyalizmin tarihi boyunca sürekli var olmuştur. 20. yüzyıldaki sosyalist devrimler de sosyalist ama ülke ve dünya ile ilgili farklı analizler yapan değişik örgütlerin bulundukları ortamlarda gerçekleşmiştir.
Sosyalist hareket hiçbir ülkede tek hareket olmamıştır, büyük ve küçük ayrışmaları bünyesinde barındıran çoklu bir yapıya sahip olmuştur. Bu nedenle sıkça sorulan “sosyalist örgütler neden birleşmiyor?” sorusu anlamsızdır. Bazı örgütsel ayrılıklar gereksizdir, burası tamamdır ama ayrılıkları bulunmayan bütünsel bir sosyalist hareket tarihte görülmemiştir.
Nikaragua devrimini yapan Sandinistalar tek örgüt değil, çok sayıda örgütü barındıran bir cepheydi.
Sosyalist hareketin sıkıntısı parçalanmışlık değil, bu parçaların yeterince birlikte iş yapamamasıdır.
Bu genel belirlemelerden hareketle bazı örgütlerin analizi yapılacak olursa…
HDP’den başlayalım… HDP sosyalist bir parti değildir çünkü programında ve eylemlerinde kapitalizmi hedef almamaktadır. Ülkede kapitalizmin daha kuralcı, daha demokratik olmasında yanadır. Bu nedenle HDP’nin ulaşabileceği en ileri çizgi ancak sosyal demokrasi olabilir.
HDP Kürt burjuvazisinin ulusal yanı bulunan kesiminin de çıkarlarını savunmaktadır. Hangi halktan olursa olsun burjuvazinin şu veya bu kesiminin çıkarlarını savunmak sosyalistlere düşmez.
HDP ile PKK farklı örgütlerdir ancak kitleleri önemli oranda iç içe geçmiştir. Kuzey Doğu Suriye’de yıllarca ABD’nin koruması altında varlığını sürdürmek ve bu ülkeyi kızdırmamak için Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda TBMM’de yapılan oylamaya katılmamak –aynı tutumu TİP de gösterdi- sosyalistlerin savunabileceği tutum değildir.
Sosyalist hareket esas olarak ABD’yi hedefleyen anti emperyalizmi içselleştirmiştir. 1965-1971 döneminin “NATO’ya Hayır” kampanyalarını unutarak sosyalist olamazsınız.
O dönem anti Amerikancılığının ve NATO karşıtlığının simgesel ismi de Deniz Gezmiş’tir.
HDP bünyesinde değişik sosyalist örgütler bulunuyor: Emekçi Hareket Partisi, EMEP, Toplumsal Özgürlük Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi gibi…
HDP, Türk sosyalistlerinin küçük bir bölümünü bünyesinde barındırmaktadır. HDP dışındaki bölüm çok daha büyüktür.
HDP içindeki sosyalist örgütlerin her konuda HDP ile aynı düşündükleri de söylenemez. Mesela seçimde bazı partiler devlet başkanı olarak Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi kabul etmemiştir.
TİP’in durumuna gelince…
TİP’in son seçimde görüldüğü gibi kendi gücüyle çıkış yapmasını olumlu buluyorum. Sosyalist hareket HDP –ya da Yeşil Sol Parti ile- arasına açık bir mesafe koymak zorundadır. Böyle bir mesafe dayanışmayı engellemez ama biz sosyal demokrat değil sosyalistiz.
Ülkenin sosyal demokrat bir partiye de ihtiyacı vardır (CHP’nin sosyal demokratlıkla ilgisi bulunmuyor) ama biz sosyalistiz.
Bunun dışında TİP özellikle zayıf bir partidir. Teorik olarak zayıftır ve mesela 20. yüzyıl sosyalizmi hakkında söyleyebilecek sözü bulunmamaktadır. Parlamenter mücadeleye fazlasıyla umut bağlamaktadır. TİP ne sosyalist hareketi temsil etmektedir (dışındaki sosyalist örgütler kendisinden epeyce fazladır) ve ne de sosyalizm TİP ile başlamıştır. Bu topraklarda sosyalizm mücadelesi cumhuriyet kurulmadan önce de vardı. En azından 1965’te tarihsel bir çıkış yapan birinci TİP’i hatırlamaları gerekir.
Buradan TKP’ye geçecek olursak… Hemen belirteyim adlarına değişik ekler alarak farklı TKP’ler bulunuyor. Bunlardan sadece Sosyalist Güç Birliği içinde yer alarak seçime katılan TKP üzerinde duracağım.
Bu partinin 20. yüzyıl sosyalizm tarihi konusunda söyleyebileceği bir şey bulunmamaktadır. Reel sosyalizm sanki yaşamamış; yükselip, önemli başarılar kazanıp, ardından da çözülmemiştir…
Şimdiki TİP, TKP’den ayrılmıştır, yıllarca birlikte bulunmuşlardır. Buradan hareketle özelliklerinin çok farklı olmaması doğaldır.
Burada Kemalizm konusuna girmekte yarar bulunuyor.
Kemalizm Türkiye burjuvazisinin ideolojisidir ve o burjuvaziyle birlikte evrimleşmiştir. Burada iki önemli sapmaya değinilmesi gerekir:
Birincisi; Kemalizm sol değildir, hiçbir zaman da olmamıştır.
Bir dönem dönemin Kemalizmiyle dirsek teması içinde olmak –THKP-C gibi- kemalist olmak anlamına gelmez. THKP-C iddianamesinde yüz kadar subay sanık olarak yer alıyordu. Ülke tarihinde hiçbir sosyalist hareket ordu içinde bu düzeyde örgütlenememiştir. 12 Mart darbesinden sonra Kemalizm konusu sosyalist hareket için kapanmış olması gerekirdi ama böyle olmamıştır.
Bunun temel nedeni, Kemalizmin eksik değerlendirilmesidir.
Kemalizm bir burjuva ideolojisidir ve sadece Misak-ı Milli ya da ulusal sınırlar çerçevesinde değerlendirilemez. Kemalizm batılılaşmaktır. Türkiye tipik bir Ortadoğu ülkesi değildir ama Batı toplumu da değildir. Yıllardan beri Avrupa Birliği’ne üye olunmamasını savunanlar gerçekte anti kemalisttirler. Mustafa Kemal döneminde NATO olsaydı, Türkiye’nin üye olacağından kuşku duymuyorum.
Kemalizm Batı ile bütünleşmek istiyordu ama İngiltere başta olmak üzere Batı yanaşmıyordu. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde batı ülkelerine geniş imtiyazlar tanınmış ama kullanmamışlardır.
Kemalizm başından beri sosyalizm karşıtıdır, burjuvazi yanlısıdır ve batıcıdır.
Kemalizm amacını “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” olarak belirlemiş ve bu amaç 1960’lı yıllara gelinmeden iflas etmişti.
Kürt hareketinin etkisiyle kemalizmi Kürtleri tanıyıp tanımamak çerçevesine sıkıştırmak yanlış olmuştur. Kemalizm sosyalizm karşıtı, burjuva ideolojisi yönüyle değerlendirilmelidir.
İkincisi; Kemalizm faşizm değildir. İbrahim Kaypakkaya’nın bu değerlendirmesi yanlıştır. Kaypakkaya, III. Enternasyonal’in tezlerini savunur. III. Enternasyonal’e göre faşizm; tekelci burjuvazinin en saldırgan, en militarist, en terörist kesiminin açık diktatörlüğüdür.
Bu tanım faşizmi tekelci burjuvazinin varlığına dayandırır ki, Atatürk döneminde ülkede değil tekelcilik, doğru dürüst burjuvazi de bulunmuyordu. Türkiye devlet yönlendiriciliğinde kapitalistleşen bir ülkedir.
Ek olarak, III. Enternasyonal dönemin koşullarına uygun olarak bütün tekelciliği faşist olarak görmez, belirli bir kesimi böyle değerlendirir. Yani bu faşizm analizinde tekelcilik faşist olan ve olmayan kesim olarak ayrışmıştır. (Nitekim SSCB de tekelciliğin faşist kesimine karşı –Almanya, Japonya, İtalya- faşist olmayan kesimiyle –ABD, İngiltere, Fransa- birlikte savaşmıştır.)
Kemalizm faşist ise, faşist olmayan burjuvazi kimdir?
Faşizm bu ülkede ilk kez 12 Mart döneminde yaşandı. Burjuvazi ile birlikte Kemalizm de evrimleşti.
Her gericiliğe faşizm denilemez.
Kürt hareketi tarafından sosyalistlere karşı bolca kullanılan “kemalist, ulusalcı” suçlamalarına aldırmamak gerekir.
20. yüzyıl devletler kurma yüzyılıdır. Ülkelerin sömürgecilikten kurtulması sürecinde çok sayıda yeni devlet kurulmuş, SSCB ve ardından Yugoslavya’nın dağılmasıyla bu kuruluş sürmüştür.
Şu anda 195 devlet bulunuyor. Aralarında Kürt devleti yoktur. Kürtler 20. yüzyılda bir yıl kadar yaşayabilen Mehabat dışında devlet kuramamıştır. Devlet kurabilecek ve yönetebilecek bir kadro ve hareket çıkaramamışlardır.
Ağır baskı gördüler, katliamlar yaşadılar ama başka devletleri kuran halklar da benzerini yaşamadılar mı? Bir yolunu bulup kurdular.
Türk sosyalistlerini küçültmeye çalışanlar böylece kendilerinin yükseleceğini sanıyorsa, yanılıyorlar.
Yazı diğer örgütlerin kısaca incelenmesiyle sürecektir…