DEPREM ve DEVLET (Haber Dosya) Av. Filiz Ölmez Yazdı

İNSAN HAKLARI IŞIĞINDA DEPREMİN YARGI SÜRECİ

6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramanmaraş ili Pazarcık 7.7 ve Elbistan 7.6 büyüklüğünde meydana gelen iki deprem neticesinde AFAD’ ın açıkladığı güncel bilgiye göre Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde toplam 44.218 yurttaş yaşamını yitirmiştir. 100.000’ lerce kişinin yaralı olarak kurtulduğu depremde 10.000’ lerce bina yıkılmış ve toplamda 13,5 milyon insan bu afetten olumsuz etkilemiştir.

Bilançonun bu kadar ağır olduğu mezkur felakette yurttaşlar bir yandan yaralarını sararken bir yandan da hak arayışına başlamıştır. Bu hak arayışında depremin hukuk sistemimizde nasıl işlendiğini incelemekte fayda var.

Şöyle ki,6306 Sayılı Afet riski altındaki alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” şeklindeki ifade ile deprem riskine karşılık alınacak önlemlere yer verilmiştir.

26582 Sayılı Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik 3. Maddesinde;

“Afet bölgelerinde yapılacak yapıların, yapı malzemelerinin taşıması gereken özellikler bakımından 8/9/2002 tarihli ve 24870 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/EEC) ile Türk Standartları uygulanır. Türk Standartlarının bulunmaması hâlinde ise uluslararası geçerliliği kabul edilen standartlara uygun olması şarttır.” İfadesine, 4. Madde; “7269 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre yapı ve ikamet için yasak bölge sayılan yerlerde bina yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz.

Ayrıca yapay dolgu zeminler üzerinde, inceleme ve değerlendirme yapılarak özel önlem alınmadıkça bina yapılamaz.” İfadeleri ile önlemlerin idari kurumlarca nasıl işletileceği belirlenmiştir.

Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 1. Maddesine; “Bu Yönetmeliğin amacı; yeniden yapılacak, değiştirilecek, büyütülecek resmi ve özel tüm binaların ve bina türü yapıların tamamının veya bölümlerinin deprem etkisi altında tasarımı ve yapımı ile mevcut binaların deprem etkisi altındaki performanslarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi için gerekli kuralları ve minimum koşulları belirlemektir.” hükmüyle önleyici tedbirlerin alınma şekline değinilmiştir.

7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak

Yardımlara Dair Kanunda afetin meydana gelmesi durumunda afetzedelerin yararlanabileceği haklar ile idari kurumların yükümlülükleri yer almaktadır.

Kamuoyunun akıbeti hususunda hala bilgilendirilmediği 26 Kasım 1999 tarihli 4481 Sayılı Deprem Vergileri Kanunu göre, ülkenin mevcut Afet riski göz önüne alınarak, yurttaşlardan alınan vergilerle afetzedeler için nasıl harcanacağı konuları işlenmektedir.

Bunların yanı sıra 3194 sayılı Kanunun Geçici 16. Maddesi ile “İmar barışı” adıyla 31.12.2017 tarihinden önce yapılan yapılar için Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda, yürürlükte olan imar mevzuatı hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Maddede açıkça; yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğunda olduğu düzenlenmektedir. Halen 2019, 2022 ve 2023 yılında olmak üzere; imar barışı başvuru süresinin uzatılmasını içeren üç kanun teklifinin Komisyonda olduğu, 04.01.2023 tarihinde intikal eden teklifin geri alındığı bilinmekte olup diğer iki kanun teklifi ile ilgili benzer bir bilgi bulunmamaktadır.

Hukuki, İdari, Cezai, Mali ve Siyasi olmak üzere bir çok sorumluluğu söz konusu olan afetin her bir sorumluluğunun ayrı ayrı değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Cezai sorumluluk, ceza hukukunun “cezalandırıcı” ve “koruyucu” fonksiyonları dikkate alınarak Ceza Hukukunun Temel İlkelerine göre suçta sorumluluğu bulunan kişilerin TCK ya göre cezalandırılması durumudur.

Buna göre deprem sonucunda yıkılan bina ve yapıların müteahhitleri, yapımında görev alan yetki ve sorumluluk sahibi kişiler, bu binalara yapı ve iskan ruhsatı veren, gözetim ve denetiminde görev alan kamu görevlileri ile deprem riski taşıyan bölgede riskli yapıların saptanarak gerekli önlemlerin alınması konusunda ihmal gösteren kamu görevlilerinin eylemleri genel götürü bir değerlendirmeyle ve Yargıtay’ın geçmişte yıkılan binalara ilişkin verdiği olaya özel kararlardan hareketle, yıkılan her bir bina açısından, sorumluların eylemlerinin özelliklerine göre Olası Kastla Öldürme(TCK m. 81, 82, 21/2), Olası Kastla Yaralama(TCK m. 86, 87, 21/2), İhmali Davranışla Olası Kastla Öldürme, İhmali Davranışla Olası Kastla Yaralama , Nitelikli Dolandırıcılık, Görevi Kötüyü Kullanma’ suçları açısından soruşturma yürütülerek iddianame düzenlenmesi ve yargılama yapılması gerekiyor.

Yapılacak yargılama sonunda; hayatını kaybedenlerin çocuk olması halinde Kasten Öldürme Suçunun Nitelikli Halinin, yaralanan kişilere yönelik davranışların “Olası Kastla Yaralama” suçu kapsamında değerlendirilerek ağırlaştırılmış halinin uygulanmasını, her bir ölüm veya yaralanma eyleminden dolayı ayrı ayrı ceza verilmesi gerekir.

Binaları ve daireleri deprem yönetmeliğine uygun ve depreme karşı dayanıklı olduğu iddiasıyla satan müteahhitlerin, Nitelikli Dolandırıcılık Suçundan cezalandırılması gerekirken yıkılan, ancak ölüm veya yaralanma gerçekleşmemiş olan binalara iskan veya yapı ruhsatı verilmesinde görev alan, yapım sürecinde gözetim ve denetimle yükümlü olup da bu görevlerini ihmal ederek bölgenin fay hattı üzerinde veya çevresinde olması sebebiyle riskli binaları saptayarak gerekli önlemleri almakla yükümlü olmasına rağmen bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında da İhmali Davranışla Görevi kötüye Kullanma Suçundan iddianame düzenlenmesi ve yargılama sonucunda da bu suçtan cezalandırılması gerekir.

İdari sorumluluğun tespitine gelince, idari faaliyetlerin verdiği zararlardan dolayı öncelikle idarenin kusur türünü belirlemek gerekiyor. İdarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bozukluk, aksaklık veya boşluk sunucu ortaya çıkan Hizmet Kusuru Kusurlu sorumluluk olarak tarif edilir.

Haliyle hizmetin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesinden kaynaklanan hizmet kusurunda İdarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekmektedir. Kusursuz sorumluluk ilkesi ise risk ve hakkaniyet-nesafet” ilkelerine göre tespit edilerek İdareye, bünyesinde tehlike barındıran faaliyetleri ya da araçlarından dolayı kişiler zarar gördüğünde hiçbir kusur olmasa bile meydana gelen zararı karşılama yükümlülüğü verir.

Her iki ilkeye göre de ülkemizde meydana gelen depremde yaşanan Can ve Mal kayıplarından İdarenin doğrudan sorumluluğu söz konusu. Her ne kadar idareni kurumların Tüzel kişiliği sebebiyle ceza mesuliyetinden bahsedilemezse de, kurumun en üst amirinin şahsi olarak cezai olmak üzere her tür sorumluluğu açıktır.

Afetin meydana gelişinden önce mevcut kanunların uygulanması durumunda mevcut zararların doğmayacağı aşikardır. Bir çok hukukçu tarafından Mücbir Sebep iddiası ortaya atılsa da öngörülemez ya da sezilemez bir durum söz konusu olmadığından mezkur afet için bu yorum hukuki olmayacaktır.

Dolayısıyla deprem kuşağında yer alan, devamlı depremlerin olduğu bir bölgede deprem Mücbir sebep olmaktan çıkar. Bilindiği gibi ülkemizde beş farklı deprem bölgesi bulunmaktadır. Deprem riskinin en çok olduğu bölge birinci derece deprem bölgesi, en az olduğu bölge ise beşinci derece deprem bölgesi olarak isimlendirilmektedir. 23.12.1972 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası günümüz koşullarına ve mevcut bilgilere göre yeniden hazırlanmış ve 18.04.1996 tarih ve 96/8109 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre ülkemizin büyük bir kısmı deprem bölgesi içinde yer almaktadır.

Dolayısıyla depremin önlenmesi mümkün olmasa bile nerelerde depremin olabileceği öngörülerek idarece gerekli önlemleri alınmasıyla zararın minimuma indirilmesi mümkündür. Aksi takdirde idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumluluğuna gidilebilecektir.

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde ciddi bir Malvarlığı ve Yaşam Hakkı İhlali olgusu ile karşı karşıya kalmaktayız. Bu ağır ihlaller karşısında bundan sonra yapılması gereken sorumluluğu bulunan kişi, kurum ve idari mercilerin ivedilikle Cezai, Mali ve Hukuki sorumluluğu çerçevesinde bağımsız mahkemeler tarafından yargılanması ve mağdur vatandaşların Sosyal Hukuk Devleti ilkesine göre korumaya alınarak her türlü hukuki, psikolojik, sosyal ve ekonomik olanaktan yararlandırılması kamu vicdanının bir nebze olsun rahatlaması için elzemdir.

Av. Filiz Ölmez

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı

GÖÇMEN TOPLUMU NASIL DEĞİŞTİRİR? (2) Engin Erkiner

Almanya’da “kayıp kuşak” olarak da adlandırılan ikinci kuşak çoğunluk toplumunun değişmesinde önemli rol oynadı. Birinci kuşak Alman toplumunun kenarında yaşıyordu denilebilir. Türk mahalleleri ve buralarda berberler, bakkallar, seyahat acenteleri, kısacası yaşamak için gerekli herşey ,

ALMANYA’DA YENİ PARTİ: DAVA Engin Erkiner

Almanya’da uzun adındaki kelimelerin baş harflerinin birleştirilmesiyle DAVA adlı bir parti kuruldu ve basında “Erdoğan partisi” olarak adlandırıldı. Parti, bu iddiayı doğal olarak kabul etmedi. Bu girişimin tarihi vardır, yaklaşık 25-30 yıldan beri Ankara partileri kurulur ve kapanır;