DEPREM ve DEVLET (Haber Dosya) Ohannes Kılıçdağı Yazdı

Covid pandemisinin verdiği zararları daha tam manasıyla giderememişken, hem sebep olduğu yıkım hem coğrafi yaygınlığı itibariyle çok büyük bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Bu felaket karşısında, adına devlet denen teşkilat gerek seçilmişleriyle, gerek atanmışlarıyla dramatik ve halk açısından feci biçimde başarısız oldu. Bu başarısızlığı deprem öncesi ve deprem sonrası olmak üzere iki başlık altında ele alabiliriz. Sonrasından başlayalım. Yıkım çok büyük ve yaygın. Bunun karşısında devletin hazır kuvvetlerinin yetersiz kalması bir dereceye kadar anlaşılabilir. O zaman kibri bir tarafa bırakır, yetersiz kaldığını kabul eder, yardım edebilecek herkesin, her kesimin önünü açar, işini kolaylaştırırsın, içten ve dıştan. Fakat sorun şurada ki devlet adamları, deprem sonrasında yapılması gerekenleri ne yaptılar, ne de bunların yapılmasına izin verdiler. Örneğin, kendilerinden olmayan belediyelerin yardım faaliyetlerine köstek oldular. Bir de üstüne, “Hiçbir afet bölgesinde vatandaşımızı aç, açıkta bırakmadık” diyerek, insanların acılarıyla dalga geçer şekilde yalan peşine düştüler. Hem kendilerinden başkasının öne çıkmasını istemiyorlar, hem kendileri yapmaktan acizler. Bunun Türkiye’de tesis edilmiş rejimden, onun yönetim anlayışından bağımsız olduğu düşünülemez. Türkiye’de devlet hep otoriterdi ama Erdoğan rejimi bunu totaliterliğe evriltti, yani devletin, ki bu tek bir partiyle bütünlemiş bir devlet, kapsamadığı bir alan bırakmadı ve kamusal alanda kendilerinden ve parti üyesi hâline gelmiş bürokratlardan başka kimsenin görünür olmasına, hele hele kredi toplamasına tahammül edemiyorlar. Deprem sonrasında ortaya çıkan fiyaskoda da bunun payı büyük. Başarısızlığın deprem olmadan önceki sebeplerine gelince; tabii, bu konuda birçok başlık altında birçok şey söylenebilir. İmar izinlerinin usulünce verilmemiş olması, deprem uzmanlarının sözlerine kulak verilmemesi, deprem toplanma alanlarının imara açılması... Fakat ben depremle ilgili teknik ve spesifik hususlardan ziyade, yalnız devletin kendisiyle değil, toplumdaki yaygın anlayışla ilgili daha genel bir etkene dikkat çekmek istiyorum ki o da ‘büyük ve güçlü devlet’ algımızla ilgili. Deprem gibi felaketlerin altında kalmak istemiyorsak, ‘büyük devlet’ tarifimizi ve algımızı değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de, topu-tüfeği çok ve gelişmiş olan, başka ülkeleri işgal edebilen, ağzını açanın tepesine polisiyle binebilen devlet, büyük ve güçlü devlet olarak kabul ediliyor. Hâlbuki büyük devlet, vatandaşını yaşatabilen, yaşarken de geniş refah imkanları sunabilen ve işte böyle felaketlerle karşı karşıya kalındığında onunla baş edebilen devlettir ve felaketle mücadele felaket olmadan evvel başlar, hatta o kısmı daha önemlidir. Bunu başarıyla yapmak da ‘normal zamanlarda’ yani felaket olmadan, rutin düzeniniz içinde neye ne kadar kaynak aktardığınızla ilgilidir ki bu da siyasi bir tercihtir. Şunu unutmayın ki topa-tüfeğe, silaha, işgale, güvenlik politikalarına giden her kuruş eğitimden, sağlıktan veya depreme hazırlık çalışmalarından kesilmiştir. “Efendim, birini yapmak ötekini yapmaya engel mi?” Kaynaklar kıtsa, ki kıt, evet engel. Kaynak derken sadece parayı düşünmeyin, onun yanı sıra, emek, yetişmiş insan gücü, zaman/mesai, eğitim vs. de hep bu kaynaklara dâhil. İşte tüm bunları nerelere, hangi alanlara yönlendireceğiniz, büyük devlet olup olmayacağınızı belirliyor. Tankıyla-topuyla, ordusuyla övünen ülke mi olacaksınız, yoksa depremde yıkılmayan binalar yapmakla, insanlarını felaketlere kurban etmemekle övünen bir ülke mi, bu sorunun cevabını belirliyor. Dünyada bu ikisini aynı anda yapan ülke yok mu? Oran olarak az da olsa var ama işte, onların kaynakları Türkiye’ye göre çok geniş. İkisini birden yapamıyorsanız, hangisini tercih edeceğiniz kaderinizi belirliyor sonuçta. Gelgellim, benim nezdimde yalnız Türkiye’de değil dünyanın herhangi bir yerinde silah teknolojilerine, ordulara vs harcanmış kaynak insanlığa ihanettir. Biliyorum, birçokları için bu aptallık derecesinde safça edilmiş bir söz. Ama insanlar için daha iyi, daha mutlu, daha müreffeh bir dünya kurmanın ilk adımı bu sözü saflık olarak görmeyi bırakmaktan geçiyor.

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı