DEPREM ve DEVLET (Haber Dosya) Serdar Öztürk Yazdı

Ölü şehir kokusu

1999 Marmara Depremi’nin üzerinden üç ay geçtikten sonra bir grup uzmanla yeniden Gölcük bölgesine gittim. Şehrin yıkıntıları zaten ürkütücüydü. Asıl ürkütücü olan ise aylar geçmiş olmasına rağmen şehri kaplayan keskin sirkeyi andıran ve her nefesinizde boğazınızı biraz daha yakan kokuydu. Bir süre sonra bütün cesaretimi toplayıp rehberlik eden kişiye nedenini sordum.

“Ölü şehir kokusu” dediler.

Sadece enkaz altında yaşamını yitiren ve o zamana kadar ulaşılamayan insanların değil, binaların, içindeki eşyaların hava sıcaklığının değişmesiyle ortaya çıkardığı kokuydu bu.

Alışması oldukça güç oldu.

Geceleri enkaz yığınlarının arasında yakılan ateşlerin etrafına toplanan, birbirlerinin yarasını sarmaya çalışan insanların artık duymadıkları koku.

O koku uzun süre aklımdan çıkmadı. Ne yana dönsem benimleydi. Birlikte şehir şehir dolaştık.

Depremin doğal bir sarsıntı olduğunu kabullendik.

Doğal sarsıntının doğal olmayan sonuçlarının daha sonraki depremlerde milyonlarca insana kabullendirmeye çalışılmasını ise kabullenmek zorunda değiliz. İşte bu yüzden doğal olmayan sonuçlara karşı çıkmak, konuşmak, itiraz etmek hakkımız.

İtirazımızı sadece demirden, çimentodan, kumdan, temelden çalan müteahhide yönlendirir isek, tam da bizden istenen kabullenmeyi içselleştirmiş oluruz. Böylece yer sarsıntısını dinsel temellere, ölümleri de sayılara yükleriz.

Oysa bilimsel olmayan yöntemlere yapılan binaların sadece müteahhitleri değil, o planları çizen, uygulayan, kontrol eden ve bunca yanlışa onay verenler de olanlardan sorumludur.

Elbette onların da üzerinde sistem, o sistemi kuran ve canlı yaşamını para ile değiştirenler de ölümlerin asıl sorumludur.

Yaşadıklarımız, bir karış arsanın milyonlarla ifade edilen değeri, üzerine inşa edilen binanın maliyeti, karın artması için maliyetleri düşürmek adına hileye başvurulmasının sonucudur. Yaşadıklarımız, devletin, onu oluşturan siyasi tercihlerin, insan yaşamının değil, daha çok para kazanma hırsını körükleyen anlayışın sonucudur.

Yaşadıklarımız, betonun siyaset finansmanında her geçen gün daha fazla güç sahibi olmasının doğal sonucudur.

Yaşadıklarımız, böyle bir sistemde, böyle bir yönetimde, halkın yoksullaştırması, yoksulluğundan yararlanarak kötü tercihleri kabul etmesinin sağlaması, kötü tercihlerin sonucunda enkaz altında kalmasına neden olunması ve bunu da tanrının yaptığına inandırılmasıdır.

Yine bir sarsıntı, yine çöken betonlar. Değişen hiçbir şey yok.

Yeni beton mezarlar yapmak için eski beton mezarlar çabucak kaldırılmalı, kadere sığınarak yeni felaketler için hazırlanmalıyız.

Yaşanan işte budur.

Bilmedikleri ise yıkılan şehirlerde aylar sonra bile hissettiğiniz koku. Üzerinize sindiğinde ne yana dönseniz aynı koku.

ÖNERİLEN İÇERİKLER

Yazar Postları

DİPTEN GELEN DALGA SAHİPSİZ KALMASIN Menderes İnanç

Türkiye yeni bir yol ayrımında. Uzun zamandır beceriksiz siyaset kurumunun algı operasyonları ile baskı altına alarak yönetilen ve iktidarın algı operasyonlarının etkisinde olan toplum kesimleri, güvenlikçi politikalar ve yoksulluğun tavan yapması ile birlikte bir çok olumsuzluğu fark etmiş

AKREP GİBİSİNİN KARDEŞİM ALİ RIZA GELİRLİ YAZDI

Savaşın ticari dayanaklarını sorguluyorsun; ahlaki dayanaklarından habersizsin kardeşim. Sana kardeşim diyorum, zira, aynı canlı varlığın üyesiyiz; başka bir sıfat bulamıyorum. Düşünmüyorsun savaşın yolları neden bu kadar kalabalık, barışın yollanır niçin bu kadar tenha diye.

YENİ GÖÇMENLER YENİ İŞLER Engin Erkiner

Yapay zekanın emekçilerin çalışma alanlarını yok edeceğini savunanlar kapitalizmin yeni iş üretme özelliğini unutuyorlar. Bazı işlerin alanı daralırken, eskiden düşünülmeyen yeni iş alanları ortaya çıkabilir. Bunların büyük bölümü düşük ücretli işçiler içindir ve özellikle göçmenler tarafından

ÇİFT SÜRGÜNLÜK ÇEŞİTLERİ Engin Erkiner

Çift sürgünlük, aynı ülkeye ya da farklı ülkelere olmak üzere iki çeşittir.Isabelle Allende Ein weiter Feld adlı romanında İspanya iç savaşındacumhuriyetçilerin saflarında yer alan, yenilgi üzerine Pirene dağlarını geçerek Fransa’ya gelen bir kadın ve erkeği anlatır.

YENİ İLTİCA YASASI Engin Erkiner

Avrupa Parlamentosu iltica başvurularıyla ilgili yeni kısıtlamalar içeren bir yasayı kabul etti. Bu yasa Avrupa Komisyonu’nda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. AB çapındaki bu yasaya üye her ülkenin de ulusal yasaları içinde yer vermesi gerekiyor.

ZENGİN MUTFAĞI’NDAN EYLÜL FIRTINASI’NA Süleyman KUŞ

Zengin Mutfağı adı film, “15/16 Haziran İşçi Kalkışmasını"(1) izleyen dönemde ırkçı-faşist örgütlenmelerin sermayeciler tarafından nasıl beslenip organize edildiğini, kimi resmi organlarca kollandığını, bir villanın mutfağı ve onun emektar aşçısı çevresinde ustalıkla anlatır.

PARA YERİNE KART Engin Erkiner

Almanya’da ilticacılara yönelik yeni bir uygulama başladı; nakit para verilmiyor, kendilerine verilen karttaki krediyi kullanarak alışveriş yapıyorlar. Nakit paranın karşılığı kartta bulunduğuna yani devletin ödemesinde azalma olmadığına göre, bu uygulamanın amacı nedir?

BUHRAN GÜNLERİNDE SAVAŞ SENARYOLARI Menderes İnanç

Türkiye ekonomik olarak derin bir buhran yaşamaktadır. Çoklu krizlerin içerisinde yaşayan bir ülkenin siyasi partilerinin şuursuzca tavır ve davranışları, siyaset değil siyasetsizliktir! Toplumun % 50’si muhalif olduğu halde, siyaset kurumunun çıkar ilişkilerine dayanarak epey palazlandığı